YAŞADIĞIMIZ ÜLKENİN ADI TÜRKİYE. KAİNATIN KAOS MADENİ 😃

ulke

.

YAŞADIĞIMIZ ÜLKENİN ADI TÜRKİYE. KAİNATIN KAOS MADENİ 😃

 “Kimi insanlarda Levh-i Mahfuz’u

kütüphanenin en üst rafında

bıraktırma eğilimi var.

Elimizde herşeyi iyileştirebilen

bir kitap var diyeceğiz.

Önümüzde neredeyse herşeyi

kötü gitmekte olan bir ülke olacak.

Ve o kitabı açıp,

yaşadığımız ülkenin sorunlarına

nasıl bir çözüm getirebiliyoruz’a

hiç kalkışmayacağız.

Öyle mi?

Çok duyarım ben bunu.

Politik konulara girme buRAKçım.

İçine hayat giren herşeye girerim,

girmekle mükellefim ve şükürler olsun

girdiğim gibi en mükellef şekilde de çıkarım.

Bu tavır beni bir cami imamına

çevirmeye çabalıyor aslında.

‘Hoca efendi sen işte genel geçer

uhrevi meselelerden bahset.

Bizi kendi düzenimizle başbaşa bırak.’

İsviçre’de yaşasak anlarım.

Derim ki adam huzur bozulmasın refleksi içinde.

YAŞADIĞIMIZ ÜLKENİN ADI TÜRKİYE.

KAİNATIN KAOS MADENİ 😃

LEVH-İ MAHFUZ 360 DERECELİK 1 SAHA

BU BİR,

BEN DİN HOCASI DEĞİLİM

BU İKİ,

FENA UYKUM GELDİ SABAHIN KÖRÜNDE KALKACAĞIM,

YATIYORUM BU DA ÜÇ 😃

Sevgiyle”

buRAK özDEMİR

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

.

.

Doğumdan sonra yaşam Olsaydı ne tür bir yaşam olurdu?

.

.

Doğumdan sonra yaşama inanıyor musun?

.

“Bir annenin karnında iki bebek vardı.

Bebeklerden biri diğerine sordu:

-Doğumdan sonra yaşama inanıyor musun?

Diğeri cevapladı:

-Tabiki de doğumdan sonra yaşam olmalı.

Belki burada olmamızın nedeni

gelecekte yaşayacaklarımıza hazırlanmak içindir.

Birincisi  meraklandı:

Saçma! Doğumdan sonra yaşam yok.

Olsaydı ne tür bir yaşam olurdu ki acaba?

İkincisi:

-Bilmiyorum ama orada buradakinden daha fazla ışık olacak. Belki ayaklarımıza basarak yürüyeceğiz ve ağızlarımızla besleneceğiz. Belki de şu anda aklımızın ermediği başka duyularımız da olacak.

Birincisi,

-Bu olanaksız. Yürümek mümkün değil. Ve ağzımızla yemek mi dedin!? Çok saçma! Göbek bağımız ihtiyacımız olan bütün besinleri ve diğer herşeyi sağlıyor bize. Ama göbek bağı çok kısa. Hal böyle olunca da doğumdan sonra yaşam fikri mantıklı değil.

İkincisi ısrar etti:

-Bence doğumdan sonra bir yaşam var

ve belki buradakinden farklı.

Belki de göbek bağına ihtiyaç duymayacağız orada.

Birincisi:

-Saçma! Ve daha da ötesi, eğer doğum sonrası yaşam varsa neden kimse geri gelmedi? Doğum yaşamın sonudur ve doğunca karanlık ve sessizlik olacak ve herşeyi unutacağız. Yani doğumdan sonra yaşam yoktur.

İkincisi:

-Bilemiyorum.

Ama eminim ki doğunca ANNE-mizle buluşacağız

ve O bize bakacak.

Birincisi sordu:

-ANNE-miz mi dedin? Bir ANNE-nin olduğuna gerçekten inanıyor musun? Bu çok komik. Eğer bir ANNE varsa, peki nerede şimdi?

İkincisi yanıtladı:

 -O her yerde.

Biz Onunla çevrili durumdayız.

Biz ondan geliyoruz.

Onun içinde yaşıyoruz ve onsuz bu dünya

ne var olacaktı ne de var olabilirdi.

Birincisi:

-Onu görmüyorum, görmediğin bir şeye inanmak mantıklı değil.

Bunun üzerine ikinsici şöyle bir yanıt verdi:

-Bazen SESSİZ OL-unca

ve dikkatle DİNLE-yince

Onun varlığını HİSSED-ebilirsin,

O-nun SEVGİ DOLU bir şekilde

yukarıdan aşağıya doğru

sana seslendiğini duyabilirsin.

Útmutató a Léleknek

.

www.izmirliahmetkaya.com

.

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

.

.

Levh-i Mahfuz Lord of Islam’da buluşuyoruz

bendi

.

Levh-i Mahfuz Lord of Islam’da buluşuyoruz

“Dünyanın en ‘mantıksız’ ayeti…

Dünyanın en ‘mantıksız’ ayeti şu olabilir:

“2. Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”

Kur-an’ı Kerim Yusuf Suresi

Hem de ne ‘mantıksızlık’…

Kur-an’ın bugün Arapça’da kilitli kalması,

onun bir şiir gibi dinlenmesine yol açmıyor mu zaten?

Kur-an Türkçe olunca akıl erdiremiyor muyuz?

İngilizce indirilseydi, kafamızı çalıştıran bir kitap olamaz mıydı?

En ‘mantıksız’ Kur-an ayeti bir de aklını kullanmaktan bahsetmiyor mu,

olay daha da renkli hale geliyor

Kur-an’ın ne dediğini gözü kapalı bilen,

Dine dair yeni bir şey anlatacak olduğunuzda

sırtını dönen, eveleyen geveleyen,

eş, dost, tanış, hısım, akraba kim varsa

benim yerime şu ayeti bir sorar mısınız?

Bu ne ‘saçmalıktır’?

Onların Ku-ran dedikleri şey işte böyle ‘mantıksızlıklarla’ dolu.

Bu eş dost, tanış, hısım, akrabaya konunun önemini mutlaka arz edin.

Ona göre dinden çıkacam da?

İşlerini kolaylaştırmak için hemen başvuracakları

farklı Kur-an mealleri yapıştırılıyor şimdi buraya.

Gerçekten de çok farklılar:

Diyanet: Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Ö.N. Bilmen: Şüphe yok ki, Biz onu bir Arapça Kur’an olarak indirdik. Umulur ki, siz güzelce anlarsınız.

  1. Yıldırım: Akıl yoluyla rahat anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.

A.F. Yavuz: Biz, bu kitabı anlayasınız diye, Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.

H.B. Çantay: Hakıykat biz onu, (manâsına) akıl erdiresiniz diye, Arabca bir Kur’an olarak indirdik.

  1. Esed: Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu kavrayıp özümlersiniz.
  2. Bulaç: Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Diyanet Vakfı: Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Hamdi Elmalılı: Biz onu akıl erdirebilesiniz diye, bir Kur’an olmak üzere Arapça olarak indirdik.

  1. Kuran: Biz o kitabı Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki anlayabilesiniz.
  2. Gölpınarlı: Onu, akıl edesiniz diye Arapça olarak Kur’ân’da indirdik.
  3. Ateş: Biz onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik ki anlayasınız.
  4. Yıldırım: Düşünüp mânasını anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.
  5. Uğur: Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
  6. Onan: Gerçekten biz onu Arapça bir Kuran olarak indirdik ki akledesiniz.

Ş. Piriş: Biz, onu anlayasınız diye Arapça Kur’an olarak indirdik.

Geleneksel dindarları yalnız zannetmeyin.

Aşağıda reformist / muhalif / farklı baktığını söyleyen kimselerin çevirileri de var.

Bu isimler, konuşmalarında anadilde ibadeti, anadilde Kur-an’ı savunan

fakat çaresizce, söylemlerinin tam tersi anlama gelen ayet çevirileri yapmaktan

başka bir yol bulamayan isimler.

Yaşar Nuri Öztürk – Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Mustafa İslamoğlu – Biz onu Arapça bir hitab olarak indirdik: belki bu sayede, kafanızı kullanırsınız.

Harun Yahya – Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Edip Yüksel – Onu Arapça bir Kur-an olarak indirdik ki anlayasınız.

Ahmed Hulusi – Kesinlikle biz (El Esmâ ül Hüsnâ’nın işaret ettiği insanın hakikatindeki mertebeden – İlim mertebesinden bilincine) Arapça Kur’ân (OKUnası, kavranılası metin) olarak inzâl ettik Onu, aklınızla değerlendiresiniz diye.

Son sıradaki Ahmet Bey 6 kelimeli ayeti, 27 kelimeyle tercüme etmiş. Parantezlerin içini allamış pullamış gene de sonuç değişmemiş. Aklınızla değerlendiresiniz diye Arapça indirdik!

Gelenekselci de Reformcu da bir ayetten aynı şeyi anlıyor.

O zaman bu neyin kavgası?

Bugüne kadar anadilde Kur-an okumanın

ne kadar faziletli olduğunu anlatan

ne çok reformist konuşma dinlediğinizi bir hatırlayın.

Mantıken elbette doğru.

Fakat değiştirmeye çalıştığın şeyin adı Din.

Matematik klubünde değilsin.

Bu dinin kesin dilli bir kitabı var.

Bu ayet, burada bir mermer gibi dururken

anadilde Kur-an’ı neye göre söyleyebiliyorsun?

Ben bunu mantıken söylüyorum desen başımla beraber.

Ama Arapça orjinalden ayetlerle serpiştirdiğin konuşmanda,

yazında yapıyorsun bunu.

Kur-an’ın orijinali Almanca olsa akıl erdiremeyecek miyiz?

‘Mantıksız’ bir önerme ama Kuran ‘böyle’ söylüyor.

Kuran’da bir mantıksızlık var ve düzeltme yetkisi sana mı verildi?

Bunu da söyleyemiyorsun.

Ben söylüyorum.

“İnsanların Kuran dedikleri kitap mantık hataları silsilesinden ibaret. Ve düzeltme yetkisi de buRAK özDEMİR isimli küpeli gençten bir  yazara verilmiş.”

Müslüman dindarlar ikna olmuyorlar önceden gelen ‘din aslında öyle değil böyle’lere.

Çünkü Kur-an’a dönelim dediğinde Kur-an sana dönmüyor.

Arapça diyerek taak diye kapıyor kapıyı.

Levh-i Mahfuz’dan sonra

herkes herşeyi başka bir bakışla değerlendirecek.

Daha üst bir vizyon geldiğinde onun kişisine değil vizyonuna tabi olacaksın.

Muhalefet etmeye alışmak kötüdür.

Bir gün Hakikate muhalefet ederken bulur insan kendini.

Bu dinde 1400 yılda bir tek reform bile bu yüzde gerçekleşmedi.

Mantıkla konuşulduğunda Kur-an’la ters düşüldüğü için.

Dinde bir yenileşmenin gerçekleşmemiş olmasının temel sebebi

DİN ADINA GERÇEK ANLAMDA

YENİ BİRŞEY SÖYLENEMEMİŞ OLMASIDIR.

İstediğin kadar muhalif dur,

istediğin kadar çocukların Arapça Kur-an kurslarına kapatılmasına isyan et.

Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

O çember sakallı adam,

bu mermer gibi sabit duran ayet ne diyorsa onu yapıyor.

Sende de o mermeri yerinden kıpırdatacak güç ve fikir yok.

O zaman muhalif dindar olmakla

ona değil aslında Tanrı’ya kızıyorsun sen gizliden gizliden.

Bu güç ve fikire sahip olmadığını kabul edecek kıvamda da değilsin.

Görüşlerini Kuran’a değil, Kuran’ı görüşlerine uyduran

bir insan oluveriyorsun sen de.

Geleneksel dindar dostlara dönük yukarıdaki şu satıra geri dönersek:

‘Ona göre dinden çıkacam da?’ …

Onlara göre,

bu mantısızlığı gördüğü halde,

yıkık bir yapının üzerinde oturmaya devam edenlerin

dininden çıkıyor olmanın hiçbir mahsuru yok.

Mahsur, Tanrı’nın sözünün doğrusundan çıkmakta.

Şu söz ağzımdan hiç düşmedi.

Tanrım bana ilham vermeseydi ben de bu ayeti böyle yorumlardım.

Yalnız şu da var ki, Tanrımın bana ilham vermediği,

farklı birşey söyleyemediğim hiçbiri işi yapmadım.

İşin bir de bu boyutu var.

İnsan kibir perdesini üzerinden kaldırabilirse,

kendini sadece fikirleri ve üretimleri üzerinden görebilir.

Ve ürettikleriyle, dışavurduklarıyla ilgil objektif bir muhasebe yürütebilir.

Vasat fikir vasat fikirdir.

Hazreti Sen gibi ‘muhteşem’, ‘süper’, ‘olağanüstü’ insandan

çıkıyor olması birşeyi değiştirmez.

Bu ve bunun gibi 1000 ayetin gerçekte ne dediğini merak edenlerle

Levh-i Mahfuz Lord of Islam’da buluşuyoruz  🏻

Din aslında ne kadar muhteşem birşey,

gözlerinize ve kulaklarınıza inanamayacaksınız.

12.2’ye gelince.

Dudağınızda uçuk çıkaracak mükemmellikte

bir güzellik var bu ayette.

Ve daha nicelerinde.

Sevgiyle”

buRAK özDEMİR

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

.

.

Gerçek yükseldikçe Yalan da çıkışa geçer.

utan

.

Gerçek yükseldikçe Yalan da çıkışa geçer.

“Geçtiğimiz binyıldan bugünlere gelen Müslümanlık,

tamamen ve tamamen

şeyhlerin, şeyhtanların,

ulema denilen zatların

kar beyaz popolarının

bekaasını sağlama almak için inşa edilmiş.

Kur-an’da bu şahsiyetleri yerin dibine sokmayan

tek bir harf dahi yok.

Hal böyleyken Kur-an’ın virgüllerini bile

eğip, bükerek, kırıp, dökerek saptırmışlar.

Dünyanın kötü insanı elbette çok.

Artık şu konuda hiçbir şüphem bulunmuyor.

Dinadamları yeryüzünün en utanmaz sınıfı.

Dünyanın sapık insanı da çok.

Bu tip insanlar en azından kendilerini saklı tutar,

sapkınlıklarını gizli gizli yaparlar.

Günahlarını bu kadar göğsünü gere gere sergileyen

bir başka insan güruhu daha olamaz.

Tanrı’nın ‘arkasından’ iş çeviren adam

bir düşün sana neler yapmaz?”

 

“Hakikatin sahne aldığı zamanlar,

Cehennemin daha da yakınlaştığı zamanlardır.

Dünya gerçeği konuşmaya daha başlamamışken

Gerçeği konuşmaya başlayan Dünyalılar

Değişimin karşısında cepheleşenleri Yalanlara mahkum eder.

Hakikatin sahne aldığı zamanlar

İnsanın yanılgı türeten yanının da tavana vurduğu zamanlardır.

Böyledir.

Gerçek yükseldikçe Yalan da çıkışa geçer.

Cennet yaklaştıkça Cehennemi de yanında getirir.

Cehennem ile Cennet birbirlerinden hiç ayrılmaz,

onlar bu yüzden iki ezeli ve ebedi kapı komşusudurlar.

Doğrunun ve Yanlışın adının konulduğu vakit,

kimse aslında yeni bir uzaya adım atmaz.

Yorumcu,

yaşadığı uzayın Cehennem mi yoksa Cennet mi olduğuna ikna edilir.

Yaşadıklarının yaptıklarına karşılık tükettiği azap olduğunu kavradığında acı,

eşiğini daha da aşar.

Cehennem asla kalkılıp gidilen bir cezaevi değildir.

Cennet de Cehennem de hesaptan otomatik ödemeli, adrese teslimatlıdır.

Hem Doğruyu yapmaya hem de Yalana maruz kalmaya sabreder isen,

Sen Cennet’e girmezsin,

Cennet senin içine girer.”

buRAK özDEMİR

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

.

.

“Ömür kutusunun içine bulabildiğin kadar çok iyilik ve güzellik sığdır.”

jun

.

“Ömür kutusunun içine bulabildiğin kadar çok iyilik ve güzellik sığdır.”

“Selam Ademoğlu,

Nam-ı diğer Junior Adem,

Sana söylememiş olabilirler.

Uzun zaman önce o yedi yıldızlı cennetten çıktık biz.

Oralar iyiymiş, yediğin önünde yemediğin arkandaymış, öyle deniyor.

Geldiğimiz yeri görüyorsun.

Burası böyle bir yer.

Burada tatsızlıklar her zaman olacak.

Güllük gülistanlık olsa da en iyi ihtimal yaş 80 dendiğinde,

90 dendiğinde tık diye bir bahaneyle sona erecek herşey.

Burası böyle, bilgin olsun.

Mercedes de var, kalaşnikof da.

Sanayinin bacaları bir kere tütmeye başladı mı, durduramıyorsun.

Buranın daha iyi bir yer olması için elinden geleni yap.

Ama ne yaparsan yap,

buranın yedi yıldızlı bir tatil köyü olmadığını,

buranın dünya olduğunu unutma.

Burada bütün zevkler sınırlı, bütün heyecanlar kısıtlanmış olacak.

‘Birinin’ işler yolundayken, yoluna hep taş koyduğunu hissedeceksin.

Sen ne dersin bilemem, ona Tanrı diyoruz biz.

Buraya kazık çakmaya çalışma.

Dünyaya çaktığın kazıklar vodoo iğneleri olur

vücuduna batar, canını yakar.

Ölümlüsün.

Öleceksin.

Doğduğun kadar gerçek bir hakikat bu.

Pek farkındaymış gibi görünmüyorsun,

Her ölüm haberinde sıranın sana geleceği korkusuyla,

kendini oradan oraya atmandan anlaşılıyor.

Sevgili Junior Adem,

Çok kitap, gazete, site, blog, twit vs. okuyorsun.

Herşeyi biliyorsun.

Bir tek buraya neden geldiğini bilmiyorsun.

Bu soruya cevap bulamadıktan sonra ne anladın onca eğitimden?

Boşlukta yüzmeyi özgürlük,

kitap denizinde kaybolmayı aydınlanmak zannedebiliyorsun.

Neden geldiğini bilmiyorsun bu nedenle nereye gideceğinden de haberin yok.

O yüzden ölüm dendi mi tir tir titremeye başlıyorsun.

Modern bir arkadaşımızsın.

Elin yüzün düzgün.

Eğitimin iyi (asıl öğrenmen gerekeni öğrenmemiş olsan da)

Gelgelelim ölümlü olmayı kabul edemiyorsun.

Ortalama ömür 1000 yıl olsa,

900 yaşında ölene gencecik yaşta gitti diyeceksin.

Her ölüm zamansız olmaya devam edecek.

İsterse yüzbin yıl olsun, sonsuzluğun dışında hiçbir zaman sana yetmedi, yetmeyecek.

Sen dünyaya kazık çakmaya çalıştıkça,

ölümsüz gibi hareket etmeye çalıştıkça

kolay hedef oluyorsun eli silahlılara.

Bir tane suratsız, eline soğuk metalden yapılma mertsizlik borusunu aldı mı

Dünyan yıkılıyor.

Çünkü sen dünyayı kalıcı zannettikçe,

yıkıcı olanların yaptıkları sansasyon oluyor.

Yarın gene yapacak bunu.

Çünkü bugün çok ‘iyi’ geri dönüş aldı.

‘Bizi yıkamayacaksınııız’ diye twitler atıyorsun ya,

aklında olsun gülüyorlar.

Çünkü korku paçalarından damlıyor, görüyorlar.

Bin oluruz gene geliriz diyenlerin,

genellikle askere gitmemek için ne taklalar attığını

onlar bilmiyor mu zannediyorsun?

Bu kahramanlık salvolarına hiç gerek yok.

Lanetleye lanetleye lanet bırakmadın ülkede.

Okuldaki kötü çocukları hatırla.

Bir şeye gıcık olduğunu, sinirlendiğini, ondan korktuğunu bir görmesinler.

Burnundan getirirlerdi.

Bunlar da böyle.

Dünyaya neden geldiğin ve dünyadan neden gideceğin konusundaki entelektüel cehaletindir

ateşli/barutlu ilkel etkinlikleri bu kadar etkili kılan.

Atatürk’ün bizi yıkamayacaksınız diyen twitleri var mı ben hatırlamıyorum.

Tek hatırladığım korkusuz, sağduyulu ve çözüm içeren sözleri.

‘Gerektiğinde ölürüz koç, sıkma sen canını’ mesajını çok iyi veriyor düşmanına.

Böyle bir adama terör olmaz.

Ama sana oluyor.

Seni bilgisayar başındaki bu korkulu halinle,

cephede düşünemiyorum.

Daha otobüste korkudan gidebilirsin.

Junior Adem,

bizden önce dedelerimiz neler neler gördüler hatırlamaya çalış.

Bunlar ne ki?

Sakin…

Neredesin bir anla önce.

Nerede öleceğinin ayırdına bir var ki,

neler yaşayacağının kalitesini en üst seviyeye çıka rab ilesin.

Cevaplar neden doğduğun sorusunda, felsefede.

Bununla ilgili bir kitap var takır takır anlatıyor, merakın varsa bakarsın.

Ama onun dışında sakin ol şampiyon.

Ölümsüzlüğüne meydan okuma.

Meydan okuma hakkını yanlış giden ve düzeltilebilir konulardan yana kullan.

Çünkü ne kadar kapsamlı bir sağlık sigortası yaptırırsan yaptır dünyadan göçeceksin.

Ölüm aynı zamanda bu dünyadaki en adaletli şey bunu unutma.

Çünkü herkese uğrayacak.

Bunları yapanlara da.

Şu kısacık vakte neler sığdırabileceğine odaklan sen.

Saate bakmaktan ders çalışamayan çocuklar gibisin.

Saati boşver, teneffüs zili nasılsa çalar, sen yapacaklarına odaklan.

Zil çaldığında şaşırma yeter.

İyi insan ol.

Kendi için yaşayan insan olma.

Zevk-ü sefa için yaşayan bir Junior Adem hiç olma.

Bunun için yanlış yerdesin.

Varlığınla, varoluşunla, varedeninle savaştıkça

acı çekmeye devam edeceksin.

Yaşamak güzel.

Ne kadar sürdüğünün hiçbir önemi yok.

Hepsi göz açıp kapama kadar süren bir göz boyama.

Ömür kutusunun içine bulabildiğin kadar çok iyilik ve güzellik sığdır.

Yanında götürebileceğin tek kutu o.”

buRAK özDEMİR

.

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

.