Deneyimler ve Ruhsal yalnızlık, BİLİNÇ
Birçok insanın ruhsal liderlerle
acımasız deneyimleri olmuştur.
Tanrısal Ruhunun şifacı özelliklerini öğretmenin önem taşıdığı çocuk gelişiminin hassas evrelerinde, din adamları Tanrı’yı SOĞUK, SERT, ÖNYARGILI ve CEZALANDIRICI olarak resmedecek şekillerde hareket ederler.
dini eğitim verilen kurs yerlerindeki,
hacı-hoca-ulema kisvesiyle
öğreti sunanlardan edindikleri kötü deneyimler
veya ruhsal eğitmenin Ruhta kökü olan
şifacı empatiyi, sunma konusundaki
başarısızlığı nedeniyle genç insanlarımız,
ruhsal beden doğalarını aktif olarak reddederler.
Tanrısal Ruhunun akışını içimizde bizzat algılamadan,
kendimizi dünyada yapayalnız hissederiz.
Bu yalnızlık hissi,
bizim ÖZ imajımızı şekillendirir.
Tanrı’nın enerjisinin ve yol gösterici elinin yokluğu,
bilincimizin harekete geçirici motifi haline gelir.
Bu şartlarda gelişen bilinç,
eksiklik, yalnızlık, bencillik,
geçici ve maddi olanlarla
kısıtlı bir anlam haline gelir.
Bu tür bir bilinç,
sınırlı iletişim ve sıkı rekabetin hüküm sürdüğü
bir sosyal etiğin doğmasına neden olur.
Bu da KORKU, SUÇLULUK,
ÖFKE, NEFRET, KİN
VE KIZGINLIK duygularını uyandırır.
Ruhsal yalnızlığınızı Levh-i Mahfuz ile buluşarak aşabilirsiniz.
Ruhsal bedenin kalıcılığını hissetmeyen insanlar, bir şeylerin YANLIŞ gitmesinden korkarlar ve YANLIŞ giden şeyler yüzünden suçluluk hissederler. Oysa maddi dünya geçicidir ve olaylar akıp gider. Nesneler kırılır, arkadaşlar, tanıdıklar uzağa taşınırlar, mali durumumuz aşağı doğru eğilimler gösterir. Duygular farkındalığın dışında olabilse de kayıpların ardından hissedilen dehşet ve suç, bireyin içinde derinden derine yanar. Artık BEN merkezli olan kişi, başkalarından Tanrısal bir sorumluluk talep eder ve başkaları tarafından HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATILDIĞI için, neredeyse sürekli bir öfke, nefret, kin ve kızgınlık hali içinde var olur.
Üzerinde durduğumuz bilincin belki de en yıkıcı yönü, bireyin kendi yaşamıyla ilgili deneyimlediği ANLAM yokluğudur. Birçok insan, maddi dünyada uzun zamandır peşinde koştukları hedefe ulaştıklarında, umutlarını yitirir. Bu depresyon, insanın, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, içte çar olan Ruhsal Bedenin yaratıcı bir ifadesi olarak değil, içsel bir boşluk hissini düzeltmek için arayışa girilmesine dair farkındalığını ifade eder.
Sürekli kızgınlık,
öfke, nefret, kin,
korku ve suçluluk duyguları
zaman içinde insanın
ağır bir BEDEL ödemesine yol açar.
Ruhsal olarak da, olumsuz duygular Tanrı’dan ayrılığı artırır ve yabancılaşma ile kızgınlık, öfke, nefret, kin, korku ile suçluluk arasında bir kısır döngü oluşur. Dolayısıyla bu duyguların getirdiği kronik stres, uzun süreli bedensel gerginliğe ve birçok negatif fiziksel reaksiyona yol açar. Eninde sonunda, bu durumlar belli anatomik değişikliklere ve gözle görülür hastalıklara neden olur.
Hastalık, bireyin hayata aldırış etmeyen yaklaşımını aydınlatan bir fener gibi, giderek daha çok yıkıcı olmaya başlayan koşulları aydınlatır. Hastalık insanın, ruhsal izolasyon ve boşluk ile beraberinde getirdiği bir takım zihinsel ve fiziksel sonuçları, farkındalığının dışına itmeyi durdurmasını gerektirir.
Hastalık, genellikle,
insanın ŞİFA için gidebileceği
yola işaret eden bilgiyi sağlar.
Aynı zamanda,
insanın bilincindeki bir parçalanmayı
hatta yok oluşu ifade eder
ve bunu şifaya kavuşturacak tohumları taşır.
İnsan çok sayıda yöntem ve tekniği kullanabilse de
ŞİFA öncelikle bilinçte oluşur.
İyileşme, insanın dünyadaki varlığı için
bilincin MUCİZEVİ bir şekilde
açılması olarak tanımlanabilir.
Kim olduğumuzu,
bizim için kimin ve neyin önemli olduğunu,
kendimizi nasıl tam olarak
ve açıkça ifade edeceğimizi öğreniriz.
Eninde sonunda ŞİFA yolculuğu,
içeriye Tanrı’nın bir parçası
Ruhsal Bedenin bilinciyle,
Tanrı ile samimi bir birlikteliğe götürür bizi.
Bu herkes için eşsiz olan,
yavaş ve zorlu bir geçiştir.
Tehlike ve riskle,
zafer ve neşeyle,
sonunda barış, güven,
huşu, saygı, sevgi, şefkat,
merhamet ve aşk ile doludur.
Gelişen bilinç, kendi başına şifadır
ve insanın şifa sürecine devam etmesi,
ne yapabileceğini kararlaştırması için
bir temel oluşturur.
Bir şifa yolculuğunun başlangıcında,
zihin ve ruh konularında
detaylı bilgiye sahip olmayan çoğu insan
beslenme, egzersiz ve masaj gibi
fiziksel yaklaşımları seçmektedir.
Bizler LEVHİ MAHFUZ yüzyılındayız.
Levh-i Mahfuz ile buluşun,
özünüzde ki LOKMAN HEKİM ile tanışın.
Reiki ile Meditasyon yaparak sakinleşmek ve arınmak, sadece bedeni stresten temizlemenin fiziksel gereksiniminden değil, aynı zamanda insanı zihni tam olarak kavramaya ve içteki Tanrısal Ruhsal Bedenin çağrısını duymaya hazırlamak için de önemlidir. Bir çok insan korku, nefret, kin, gerginlik, kızgınlık ve acıyla öyle doludur ki, zihin ve ruhsal bedeni keşfetmek için gerekli sessizliği sağlayamaz.
ve LEVH-İ MAHFUZ’un getireceği
sezgiler ve gevşeme hali,
genelde insanlarımızın
ŞİFA ve ŞİFACILIK yolunda ilerlemesine,
zihin ve ruhsal bedenlerini keşfetmesine izin verir.
Tanrısal Ruhunun etkinliğinden kaynaklanan
SEVGİ ve AFFETME deneyimidir.
Ne zaman ACIDAN vazgeçip
Tanrısal Ruhundan acının yerini almak için
akan SEVGİYİ hissederse,
Tanrı’nın sevgisinin ŞİMDİ burada,
şu ANDA olduğunu öğreniriz.
Zamanla SEVGİYİ kabullenerek,
kendimize mal ederiz.Bu bize, RUHSAL BEDEN aracılığıyla
her şeyle iletişim içinde olduğumuzu öğretir.
İnsanlar arasındaki her türlü fikir ayrılıkları,
kendi sınırlı bilincimizin bize oynadığı oyundur.
Gerçekte RUHSAL BEDEN
ya da Tanrı tarafından sevildiğimiz
ve affedildiğimiz gibi,
biz de başkalarını sevip affetmeye başlarız.
Toplumumuz ne kadar inkar etmeye çalışsa da
BİZLER, fiziksel zihinsel olduğu kadar,
ruhsal bedenleri de olan bütün insanlarız.
Ruhsallık,
toplumumuzdaki bazı şifa formlarında
önemli bir rol oynamaktadır.
Ancak birçok şifa sanatı,
ruhsal bir bilinçle uygulanmamaktadır.
Maddi boyutlara çekilmiştir,
BİZ BİLİNCİNDEN yoksundur.
Bu bir şanssızlıktır.
Çünkü insanın, Tanrısal ruhsal bedeninin
sağlık verici ateşinin
farkına varmasını sağlamayan bir şifa eksiktir.
Umuyoruz ki, Ruhsal Beden Bilincinin gelişmesi,
şifa sanatlarındaki ruhsallık konusundaki
bilgi ve kabulümüzü de geliştirecektir.