DEVRİMCİ
.
KİMSEYLE SAVAŞMIYORUM, BENİM GÖREVİM HERKESİ BİR ÜST BİLİNCE YÜKSELTMEK.
1
“Levh-i Mahfuz‘u bir ayran şişesine benzetiyorum.
Hareketsiz bırakıldığında suyu tepede,
yoğurdu aşağıda mana-dışı bir içeceğe dönüşüyor.
Bu bir enerji içeceği:
ÇALKALAYARAK İÇİNİZ.
Darılmaca, gücenmece yok.
Yok dediğime bakmayın,
herkesin seçimi saygıdeğerdir.
Bu şişeyi biraz çalkalayacağım.
Zıvanadan çıktı diyip uzaklaşmak serbesttir.
Yayık ayranı için bir o yana
bir bu yana savrulmak kaçınılmazdır.
Kimsenin ismine, şahsına asla hitabım olmaz.
Bunları görmem zaten.
Ben satırlardaki düşünceleri okurum
ve onu meydana getiren
işletim sistemine ulaşırım.”
2
“’Kürtler’ başlığı altında burada yazılanlar,
sağlam bir çalkalama meydana getirmiş.
Bunu bir adım daha ileri götüreceğiz.
Hatta on adım ileri.
Şöyle ki;
‘Eyyy Tayyip Erdoğan’ minvalinde
bir yazı yayınladığımda yaşa varol, tıklar, beğeniler…
‘Kürtler DE’ dediğinde ise
bu sayı üçte bire düşüyor.
Bu sayıyı 3’te 3 yapmaya çalışmayacağım.
Tam tersine,
buradaki toplam sayıyı
1/3’e eşitlemeye gayret sarfedeceğim,
çünkü buradaki gerçek sayı
yobazlığın 360 derece bir konu algılayan
insan sayısı kadar.”
3
“Yüzbinlerce kere yazdım,
artık klavyemde o harfler
daha hızlı eskimeye başladı:
– LEVH-İ MAHFUZ,
DİNCİLERE DARBE İNDİRME KİTABI DEĞİL.
Arayışınız buysa bunu yapan ilahiyatçılar var
onları takip edebilirsiniz.
Dincilere darbe indireee indireee
onları tek parti iktidarı yapan
reformist ilahiyatçılar var,
onları izleyin, burası size acı verir.
Çünkü burada gericilik
360 derece bir konu olarak tanımlanır.
HAYATIN HER ALANINDAKİ
GERİCİ-LİĞE DARBE İNDİRİLİR.
GERİCİ-LERE DEĞİL GERİCİ-LİĞE.
YANİ ZİHİN YAPILARINA.”
4
“KİMSEYLE SAVAŞMIYORUM,
BENİM GÖREVİM
HERKESİ BİR ÜST BİLİNCE YÜKSELTMEK.”
“Din branşının gericiliği benim Greenwich’imdir.
Oradan başlarım, başlangıç meridyenimdir.
Fakat asla orada durmam,
bütün meridyenlere uğrarım.
‘Bize gelme o meridyene git, döv onu.’
Bunlara kulak asarsam,
insanların tıklamaları için yaşamış olurum.
Bu da beni sadece
Allah’ın tıklamasını almaya odaklanmış
değerlerimden uzaklaştırır.”
5
“Şu süreçte yazacaklarımla,
LİMİTLERİNİZİ ZORLAYACAĞIM.
SİZİ,
BENİ VE/VEYA LEVH-İ MAHFUZ’U
TAKİP ETMEMEYE DOĞRU İTECEĞİM.
‘Yazıyı okudum hemen ilk iş
LM App’I sildim telefonumdan’ları
biraz daha yaygınlaştırmaya çalışacağım.
SİLENLER SİLSİN,
GERÇEK VE NİHAİ ARKADAŞLARIMIZ
HER KİM İSE ONLARLA BULUŞALIM.
Birbirimize vakit kaybettirmeyelim.
Ben size, siz bana.
İşim çok, 360 derece.”
6
“Ben uzaklaştırmaya çalışacağım.
Direnirseniz siz direnecek ve kalacaksınız.
BEN, BU ÜLKEYİ,
KAOSUN ANAVATANI HALİNE GETİREN
O PROBLEMATİK ZEKA YAPISINA
UYUM SAĞLAMAYACAĞIM.
Sağlarsam bu benim intiharım olur.
Güveninizi asıl size uyum sağlarsam
kaybetmem gerekir.”
7
“Yazıların altındaki rakamların bir dili var.
Şöyle diyor ve beni çok rahatsız ediyor.
‘Öyle olursa tıklarım, böyle olursa tıklamam.’
CANIM BENİM,
SEN BENİ ALKIŞLARLA TERBİYE ETMEYE
ÇALIŞIYOR OLABİLİR MİSİN?”
8
“Eski bir yazımız vardı.
‘Devrimcilerin kollarına girenler vardır.’
DEVRİMCİ, DİRENCİ
KARŞIDAKİ BARİKATTA GÖRECEĞİNİ ZANNEDER.
OYSA BUNU YAPMAK YERİNE,
YOLDAŞ OLUR, KOLUNA GİRERLER.
BÖYLE BÖYLE DURDURURLAR ONU. “
“Şu an ellerimi havaya kaldırıyorum.
Teslim olmak için değil,
kimse beni yavaşlatıp,
gerçek istikametimden
başka bir yere götürmesin diye.
Bugünden itibaren
meselelere 360 derece bakmama konusunda
ısrarı olanlar beni hayatlarından çıkarabilirler.
Burada 5000-10000 değil
100-200 kişi kalsın.
Coşkulu, meseleleri çözememiş olsa da
çözmeye gayreti olan.
ÖNYARGISIZ, GAYRETKEŞ.
KALIPLARINI KIRMAYA İSTEKLİ.”
9
“Tayyip Erdoğan‘ı 3 sene evvel
DECCAL olarak adlandırdığımda
tepki gösterenler de çok oldu.
Hala aynı yerdeyim.
DECCAL-lik yapıyor.
Tamam.
Fakat şu var.
Herşeye, bütün yanlışlarına,
gaddarlıklarına rağmen
BEN GENE SEVİYORUM BU KERATAYI.
Benim için bütün insanlar
küçük birer keratadır
ve bütün kerataları severim.
ÇÜNKÜ ONUN TASARIMCISINI TANIYORUM
VE ASIL ONA BİR AŞKIM VAR.
Onun ürettiği kuklalarla
kavga edecek değilim
bu kadar bilginin üzerine.
İsterse Adolf Hitler olsun.
İnsandır,
yaşıyorsa hiçbirşey için geç değildir.
Yaşamıyorsa, kin gütmem için
zaten bir sebep kalmamıştır.”
10
“BURADA BİR KİŞİ OLARAK BULUNMUYORUM.
BURADA BİR DÜŞÜNCE YAPISININ TEMSİLCİSİ,
MODELLEMESİ OLARAK HALİHAZIRDAYIM.
Fikirlerin ayrışması
insanları sevmeme engel değildir.
Kişileri, isimleri öne çıkarmıyorum
buradan insanlara değer vermediğim anlamı
asla çıkmasın.
Etrafımızdaki bütün dostlara
özel sempatim var.
Herkes ayrı bir çeşit.
Ne güzel.
HERKES ÇEŞİT ÇEŞİT KALSIN
FAKAT BU KİTABIN ADINI
LEVH-İ MAHFUZ YAPAN
ANA AKIMIN HERKESİ ÇARPTIĞINI GÖRMELİYİZ.
Prize elini sokmak gibi.
Elektrik aynı elektrik,
voltaj aynı voltaj.
Arabeskçi elektriğe tutulduğunda
yandım anam desin.
Diğeri break dance yapmaya başlasın.
Herkes kendi özgün kimliğinde olsun.
FAKAT BU ELEKTRİK,
KİŞİLERE VE KALIPLARA GÖRE MUAMELE EDEN
KEYFEKEDER BİR AKIMA DÖNÜŞMESİN.”
11
“Saat gecenin 2’si.
Bu saatten sonra sadece
2 meslek grubunu kızdıracak yazı yetiştirebilirim.
DOKTORLARIMIZ ve ASKERLERİMİZ.
Kızsınlar.
Yaftalasınlar.
Ajan dedirtelim kendimize.
Oh mis.
Yarasın 😃
Sevgiyle”
12
“Doktorlarımız şiddete uğruyor.
Yolda yürürken dallarına çarptığı çiçekten
özür dileyen biri olarak
bu konuda ne düşünebilirim?
İnsani tarafımla kızıyorum haliyle.
Ne istedin o dünya iyisi,
iyilik meleği doktordan diyorum serzeniyorum.
Fakat sonrasında aykırı bazı fikirler içindeyim.
Doktorlara şiddete hayır yürüyüşleri düzenleyerek
çözülebilecek mi bu mesele?
Mevcut tıp modelimiz
insanlarda bir tepkisellik meydana getirmeye başladı,
bu şiddete başvurmalar,
azalmakta olan mesleki itibarımızın
ve müşteri memnuniyetimizin
istemsiz bir dışavurumu olabilir mi?
Buradan kendimize bir gelişim haritası çıkarıp,
yaygın deyişle bu krizden fırsat yaratabilir miyiz?
‘leri bekliyorum da bekliyorum.
Tabip odaları hasta doktor algı haritalarını modelleyip
bunları değiştirecek atılımları ateşlemeyecekse
ne için var?
Yürüyüşler düzenleyip, kınamak için mi?
Türkiye’de ne kadar çok kınama kuruluşu var?
Ananem için epey bir doktor gördüm son günlerde.
İçlerinde muhteşem diyebileceğim insanlar vardı.
Akıl almaz güzellikte insanlar.
Tatilinde ananemi unutmayıp telefonlar edip,
bu anonim, yaşlı hastası için ayarlamalar yapan
gerçek hekimlik mertebesinde doktorlar.
Fakat bunları bir kenara ayırırsan
Hipokrat’la konseptlenen hekimlik,
ülkemizde
İLAÇ YAZMA TIBBINA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA.
İnsanlar bedava ilacın cazibesiyle
gönüllü hasta durumundalar.
Leblebi çekirdek gibi
hap atıyorlar ağızlarına renkli renkli.
Maksat tedavi olmanın ötesine çıkmış.
Doktor, teşhis sürecini
hastanın semptomlarının
hangi ilaca karşılık geldiğini sorgulayan
bulmaca gibi görür olmuş.
Buldum!
Nımınınnımix.
10 sene önce insanlar
bugünün belki 10’da 1’i kadar ilaç kullanıyordu
fakat bugünden 10 kat daha sağlıklıydı.
YIKILMAKTA OLAN TIP MODELİNİN
AYAK SESLERİNİ DUYMAK,
YÜRÜYÜŞLER DÜZENLEMEKTEN
ÇOK DAHA PRATİK HALİYLE.
HER MESLEĞİN KENDİ HAMASETİ VAR
VE BU SÖYLEMLERE MEYDAN OKUYACAK
DEĞİŞİM AJANLARINA İHTİYAÇ VAR.”
13
“ASKERLERİMİZ.
Kahraman sıfatıyla
en çok eşleştirilen insanlarımıza.
Bir dostumuzun şöyle bir ifadesi var:
‘Çanakkale’de, Kurtuluş savaşı’nda
canını veren bir meslek kahramandır.
Aksini söylemek hadsizliktir.’
Pek çok insanımız gibi bu dostumuz da,
Çanakkale ve Kurtuluş savaşı’nda
sadece askerlerin can verdiğini düşünüyor.
Bu savaşlarda can vermeyen insan mı kaldı?
Öğrenciler gittiler, okul okul öldüler.
Kadınlar öldü cephede.
Çocuklar.
Belirli, tanımlı bir grup savaştı,
diğerleri evde mi bekledi?
Kelime aynı fakat o gün ile bugün
sahip olduğu kapsam tamamen farklı.
Bugün askerlik bir meslek.
Tüm dünyada.
Amerikan askerlerine kahraman denmiyor ayrıca.
Fuarlara katılıyor ordu.
Şenliklerde stand açıyor.
Cazip bir iş teklifi olarak sunuyorlar askerliği.
Türk ordusunda
2 tür asker faaliyet gösteriyor.
Profesyonel askerler.
Bu kıymetli insanların
geçindirmek zorunda oldukları aileleri var.
Askerde gördüğüm üzere.
Hepsinin kredi kartları var.
Ödemekte zorlandıkları faturaları.
Okul taksitleri.
Kapitalizm çağındayız.
Kapitalizm çağında olmasaydık da birşey değişmezdi.
Yeniçerisinden tımarlı sipahisine
askerlik her zaman maddi temelliydi.
Düzenli orduların sabit giderlerini
döndürebilmek için seferler yapılırdı.
Vatanı savunmak için savaşlar da verilirdi elbet,
herkes genci yaşlısı seferber olurdu.
Fakat bu durumlarda herkes asker olurdu.
İnsan = asker olurdu.
O ASKERLE, BU ASKER AYNI ŞEY DEĞİL..
Olmasınlar da zaten.
Ordumuzun profesyoneller dışındaki
diğer asker grubunu oluşturan faktör ne?
Zorunlu askerlik.
Çocuk bir lokantada garson olarak 800 lira maaşla çalışıyor.
Kirası yok lokantanın arkasındaki yatakhanede yattığı için.
Parasının yarısını köydeki yaşlı anne ve babasına yolluyor.
Askere gönüllü gidebilecek lüksü olsa keşke, yok.
Tecil ettirebileceği kadar ediyor.
Önce bakaya oluyor, sonra asker kaçağı.
Karakolda bir gecenin ardından doğru birliğe teslim.
Bu çocuk, tamamen ve tamamen
önlenebilir sebepler neticesinde öldüğünde
tabutunu bayrağa sarıp yolluyorlar,
adına da şehit diyorlar.
DEMEYİN!
Hiç kimseye kahraman demeyin.
Böyle bir nosyon yüklemeyin.
Askerlerimize hiç demeyin, çünkü bu onların hiç iyiliklerine olmuyor.
Bu düzen sana kahraman diyorsa bil ki başına gelecek var.
Kolay ölmeyi kahramanlaştırabildiklerimizin fıtratına dahil ediyorlar.
Kimse kahraman olmasın, herkes insan olsun.
Öldüğünde de konseptlere büründürülmesin.
BİR İNSAN ÖLDÜ DESİNLER.
BUNDAN DAHA ACI BİRŞEY VAR MI?
İNSAN ÖLMÜŞ DESİNLER BU YETMEZ Mİ?
Şehit kelimesinin kullanımına karşı çıkıyorum.
İnsan hayatı israfını meşru gösterme amaçlı
istismar edildiği için.
Şunu diyebilirsiniz.
Askerlik profesyonel ya da zorunlu da olsa,
can veren bir meslek.
Bu söylemde iş,
ölmek askerliğin fıtratında var’a geliyor.
Amerikan ordusunda daha az asker ölüyor.
Çünkü sivil hayatta üstün teknoloji geliştiren
‘kahraman’ mühendislere sahipler.
Kim kahraman kim değil,
bunlara 5000 yıllık kalıplarla karar veremiyoruz
örnekte görüldüğü üzere.
Ürettiği artı değer,
ortalamanın üzerinde olan herkes,
ister işsiz olsun ister rütbeli
kahramandır.
Eşref Bitlis
benim için gerçek kahraman bir askerdi örneğin.
Kahramanları fazla yaşatmıyor düzen yazık ki.
Ben askere gittiğimde en çok dikkatimi çeken,
komutanlarımızdaki kiloluluk durumuydu.
Asker asker diyorsun
mitolojik bir temele oturtuyorsun,
adamcağız masabaşında oturuyor,
bilgisayarda işini yapıyor.
Excel tabloları var.
Word’de hazır dilekçe formatları var.
İş yapıyorlar herkes gibi.
Yazı sert farkındayım,
aşağıdaki soruyla daha sertleşecek,
fakat sormaktan başka çare yok.
Rütbeli komutanlarımıza
ve diğer kadrolara şu duyuru anons edilse;
‘Bundan sonra hiçbirinize maaş ödenmeyecek,
lojmanlarınızı derhal boşaltınız.’
Kaç ‘kahraman’ kalacabilecek askeriyede?
‘Ya da istemeyen askere gitmeyecek’
diyecek olduğunuzda,
ordudaki Mehmetçik sayısı ne olacak?
Etiler’de Porsche Carrera’sını valeye bırakıp,
içeri girdiği türkü barda eğlenen bronz tenlileri
Güneydoğu’nun ücra bir karakolunda
savunmaya kaç kişiyi ikna edebileceksin?
Meseleler derinlikli…
Tek ölümlü meslek askerlik mi peki?
Maden işçileri daha fazla ölü vermiyor mu?
O da vatan hizmeti değil mi?
O da vatan toprağının… altını eşeliyor
ve gelir durumu düşük nüfus çoğunluğunun
ısınmasını sağlayacak yakıt meydana getiriyor.
Az birşey mi?
Orduevleri de yok, yorgunluklarını atabilecekleri.
Yerin altında, ciğerlerine zehir doldura doldura
süregiden bir meçhul yaşam.
Kahraman olmak için
omzunda apolet olması mı gerekli?
Askerlik kelimesinin altına sakladığımız
mitoloji ile yüzleşelim,
bu sinir bozucu yazı vesilesiyle.
Atatürk de askerdi diyebilirsin.
Haklısın.
Yalnız unutma
Atatürk sivil hayata geçtiğinde de bir kahramandı.
Demek ki Atatürk kahraman bir İNSANDI.
Başlattığı inkilaplar dahiyaneydi.
Emsalsizdi.
Bunları üniformasını çıkardığında yaptı demek ki
kahramanlığı askerliğinden ileri gelmiyordu.
Dehasından ileri geliyordu,
askerliğini de bu yüzden eşsiz bir performansla icra etti.
KAHRAMANLIK BİR RUHTUR
VE O RUH ELBİSE KABUL ETMEZ ÜZERİNE.
Askere gönder kahramanlık yapar.
Döner gelir gümrük bakanlığı’nda memur olur
ve ‘adama ne teklif ettiysem kabul etmedi’
dedirten bir kahraman olur
geçit vermez vatan toprağına gümrüksüz mal geçişine.”
14
“Kimi insanlarda Levh-i Mahfuz’u
kütüphanenin en üst rafında
bıraktırma eğilimi var.
Elimizde herşeyi iyileştirebilen
bir kitap var diyeceğiz.
Önümüzde neredeyse herşeyi
kötü gitmekte olan bir ülke olacak.
Ve o kitabı açıp,
yaşadığımız ülkenin sorunlarına
nasıl bir çözüm getirebiliyoruz’a
hiç kalkışmayacağız.
Öyle mi?
Çok duyarım ben bunu.
Politik konulara girme buRAKçım.
İçine hayat giren herşeye girerim,
girmekle mükellefim ve şükürler olsun
girdiğim gibi en mükellef şekilde de çıkarım.
Bu tavır beni bir cami imamına
çevirmeye çabalıyor aslında.
‘Hoca efendi sen işte genel geçer
uhrevi meselelerden bahset.
Bizi kendi düzenimizle başbaşa bırak.’
İsviçre’de yaşasak anlarım.
Derim ki adam huzur bozulmasın refleksi içinde.
YAŞADIĞIMIZ ÜLKENİN ADI TÜRKİYE.
KAİNATIN KAOS MADENİ 😃
LEVH-İ MAHFUZ 360 DERECELİK 1 SAHA
BU BİR,
BEN DİN HOCASI DEĞİLİM
BU İKİ,
FENA UYKUM GELDİ SABAHIN KÖRÜNDE KALKACAĞIM,
YATIYORUM BU DA ÜÇ 😃
Sevgiyle”
buRAK özDEMİR
.
.
BİR KİTAP HAYAL EDİN
İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.
.
Umutlarınıza söyleyin gönlü rahat olsun.
“Her meselenin insan tarafındayım.
Bu seçimdeki coşkuyu sevdim.
Amerika’daki son seçimler sırasında oralardaydım.
Şu seçimdeki coşkunun zerresi yoktu.
Kazananı tebrik ederim.
Belki de en büyük tebriği kaybedenler hak etse de,
benim için bu seçimin kaybedeni yok.
Seçen, seçilen ve seçilemeyen herkesi kutlarım.
Umutlarınızın arkasında durun.
Yenilgilere kurban etmeyin onları.
Umutlarınızı ihtimallerle kısıtlamayın.
Kişilere bağlamayın umutlarınızı.
Umutlarınız güneş olsun.
Karanlık bassa da bilin ki sabahlar gelecek.
Umutlarınız taşıma suyla dönen ateşler olmasın.
Kin gütmeyin umudunuzu kırdığını zannettiklerinize.
Umudunuzu büyütün, geliştirin, genişletin.
Onu kıran da sensin, küllerinden yeşertecek olan da.
Umutlarınız kafatasınıza mahkum olmasın.
Dünya beynimizden büyük, kafamıza sığdırdımız kadar basit değil hiçbir mesele.
Umutlarınızla bir konuşun, bir bakın bakalım gerçekten umutlu mu?
Ya da umut zannettiğin kazanabilme ihtimali mi?
Umutlu olmayı kumar oynamak zannediyor olmasın.
Gördüklerinizle kısıtlı olmasın umutlarınız.
Kaybettiğini zannedersin, aslında kazanansındır.
Kazandığını zannedersin, bilmezsin ki kaybın büyüktür.
Umut beyaz, kayıp siyah sanılmasın.
Milyarlarca rengi var bu dünyanın,
boş kederlere de hoş kibirlere de kapılmasın.
Ve son olarak.
Umutlarınıza söyleyin gönlü rahat olsun.
🙏🏻
Sevgiyle”
buRAK özDEMİR
.
.