TANRIÇA QUANTUM

buRAK özDEMİR: “I am The Official Prophet Of Islam.”

buRAK özDEMİR: “I am The Official Prophet Of Islam. Kesin Bilgi. %100 Doğru Bilgi. Sizden Hiçbirşey İstemeyen Bilgi. Onayınızı sormayan bilgi.

levhimahfuzloi

“I am The Official Prophet Of Islam. Kesin Bilgi. %100 Doğru Bilgi. Sizden Hiçbirşey İstemeyen Bilgi. Onayınızı sormayan bilgi. Gökleri ve Yeri size sormadan yaratan tarafından hazırlanmıştır.

Şaşırtabilecek Bilgi. Şaşırma hakkınızı, yaşadığınız dünyanın bu halde olmasına kullanmanızı tavsiye eden tarafından gönderilmiştir. Tanrı’nın halen ‘yaşıyor’ olmasına mı şaştınız, bu cehennemi söndürecek geçerli bir planı olmasına mı? Şaştığınız nokta nedir?

İyiliğin tarafındaysanız korkmanıza gerek yoktur. Kötücül araftaysanız, korkmanızda yarar vardır. Özel ve kişisel hayatınız sizindir, onu değiştirmeye çalışmak hiçkimsenin haddi değildir. I am The Official Prophet Of Islam toplumsal hayatınızla ilgilidir. Ruhsal Yolculuğunuza müdahale etmez. Ancak, diğer insanların Ruhsal Yolculuğu üzerindeki etkinizi sıfırlar. Bir Ölümlü olduğunuzu size tekrar hatırlatan tarafından hazırlanmıştır.


I am The Official Prophet Of Islam. Vicdansızlığa teslim edilmiş Dünyanıza gönderilmiş yeni Bir Etik Değerler Manzumesidir. Çin ülkesi hariç olmak üzere, küresel ve normatiftir. Bağlayıcıdır. Sadece Allah, Din ve İslam hakkında ahkam kesme hakkınızı elinizden alır. Tanrı kendini Birinci Ve Resmi Ağızdan anlatır. Tanrı’ya itiraz etme hakkınız devam eder ancak Tanrı adına konuşma, kendi kafanıza göre bir Tanrı yaratma ‘hakkınız’ elinizden alınmıştır. Bu gerçekle başedeceksiniz. Bunun hangi arada sizin ‘hakkınız’ haline geldiğinden başlayarak.

Bir sözünüz varsa kendi adınıza konuşacaksınız artık. Kendinize daha fazla güvenmeniz gerekecek bu durumda. Hür olun, birey olun. I am The Official Prophet Of Islam. Allah’ın arkasına saklanıp kendi hayal dünyanızı hakikat gibi sunma çılgınlığından sizi men eder. Tanrı kimsenin oyuncağı değil artık. Kendinize yeni hobiler edinin. O’nun Elçisi yaşıyor, yazıyor ve burada. Bu kadar.”

El-Messiah

7EDİ

“Seneler önce bir paylaşımım olmuştu. LOI’yi yazarken yürüyüş bandında kapaklanıp yere düştüğümü yazmıştım. O kısım işte burasıydı. El-Messiah hadisesi. Dona, LOI’deki adıyla DOM bu bilgiyi önce açıklamadan LOI-yi yayınlamama izin vermedi. Bunu bana çok kesin ve net bir dilde söyledi. Ben de çok net ve kesin bir dilde bunu yapamayacağımı söyledim. Savaş çıktı. Boğuştuk. Tabi ki ben kaybettim. İnsanların Dünyayı ters yüz eden bilgileri hangi sıfatla yazdığımı bilmeye haklarının olduğunu, bunu gizlemenin dürüstlük olmadığı, yanıltıcı blgi vermek olacağı ve 360 derecenin hiçbir açısını gizlememe anlaşmamızı ihlal edeceğini söyledi. Bana ağır geldi. Söyleyecekmiş gibi yazmaya devam ettim. Ama içimde ben bunu yapamayacağım demeye devam ediyordum. 5 sene boyunca gece gündüz gelen her bilgi, bu bilgiyi vücuduma çiviler batırırcasına teyyid etti. Amerika’ya 2. gidişimde yaşadığım bir hadise var. Satırlara sığmaz. Videoları var, film yaparım onu. İzleriz.

Kadim bilgi boyutunda hiçbir itirazım kalamadı, psikolojik itirazım, direncim tam gaz devam etti. Buradaki okuyucular en yakın şahididir. Ben hayatı boyunca değerinin karşılığını olması gerektiği kadar bulmamış bir yazarımdır. Bu beni hep kendimi geliştirmeye itti, şikayetçi değilim. Ama şu anki yaşantımdan da çok çok mutluyum. Hiçbir şikayetim yok. Burdaki deliler bana yetiyor artıyor bile. Değerini bulamama konusunu bana ilginç bir şekilde yazarlığa ilk başladığımda Emre Kongar hoca söylemişti. Sizi anlamakta güçlük çekecekler ama lütfen yılmayın, siz yazmaya devam etmelisiniz demişti. O günden sonra yazdıklarımı tasvip ettiğine dair bir tespit içermez bu. O gün söylediği buydu ve sağolsun bana hep ışık oldu bu uyarısı.

Böyle bir yazarlık çizgisi. Diğer yanda da LOI Dünya çapında ‘şöhret’. Yazıyorsun ama neden çıkarmıyorsun be adam? dediniz senelerce haklı olarak. Sebep bu. Konu LOI’nin çıkması değil benim çıkmam. Ben çıkmadan çıkarsa tıpkı Levh-i Mahfuz gibi ruhani sofralarına meze yapmaya kalkacaklar kadim bilgileri. Bu bilgilerin bir Muhafızının olması gerekiyor. Yalanlamayı bırakın o bile daha dürüst bir dışavurumdur, Şeytani sofralarını süslemek için masa örtüsü yapacaklar. Dı. El-Messiah olmasaydı. Lord Of Islam sadece bir kitap değil aynı zamanda bir şahsiyet. ‘İnsan Kitabı’ bölümünde okursunuz.

Ateşlere atılmadan, yazar olarak kalıp, kitabı yayınlarım kendimi ortalara atmam, umudundaydım. Önsipariş için o kadar talep gelince açtım bir süre, sonra kapattım. Olaylar, kıyametler etrafımı sarmaya başlamıştı çoktan.

Zaten ben Tanrı-nın doğum günü’nü de kitap yazımı süresince kapağında adımın yazmayacağı güvencesine dayanarak yazmıştım. Fakat en sonda, bunun büyük spekülasyonlara yol açacağına, sahte yazarların ortaya çıkacağına ikna olarak adımı koymak zorunda bırakıldım. Bana kişisel olarak tercihimi sorsanız 2006’da Tanrı’nın doğum günü’nü adımla çıkarmaktansa ölmeyi tercih ederdim. LOI de aynı. Ama bize tercihlerimizi sormayan, tasdiklerini direkt ruhumuzdan alan bir sistem var. Mesele benim kitap yazmam sizin de Onu okumanız değil. Mesele bu dünyanın değişmesi ve değiştiğine şahit olduğumuz bir dünyanın kitabının yazılması ve okunması. Levh-i Mahfuz gelecek zaman kipiydi, LOI ise geniş/geçmiş zaman kipinde.

Benim hikayem her zaman olduğu gibi bugün de şeffaf akmaya devam edecek. Hayat bana hiçbirşey öğretmediyse şunu öğretmeyi başardı:

GERÇEĞİN GÜCÜNE SIĞIN.

Yaşadığım neyse açıklıyorum. Delirdiğimi düşünenleri benden iyi kimse anlayamaz. Ne yazık ki delirmediğime %200 ikna edilmiş durumdayım. Gene de tercihim sizin haklı çıkmanız olur. Seçilmişlik zor. Seçilmiş olmak zor. Seçilmiş hakkında kişisel kararını vermek bence en zoru bu olsa gerek. Herkesi anlıyorum. Hiç problem yok benim tarafımda. Yalnız müsadenizle şunu da yazmazsam gözlerim açık gider. Seçilmişlik bir yana. Onu Tanrı bilir ve bildirir. Seçilmişlik bir kenara. Benim adanmışlığıma, benim iyi niyetime ve benim gayretkeşliğime dil uzatan çarpılır. Net. Tutankhamon’un mezarına girmiş arkeologdan beter olur : ) Şu günün 18 saati çalışmaktan öte herşeyle savaş vererek geçen 18 yılım gözler önünde cereyan etmişken. Bir tane yanlışım olmadı. Yolumdan hiç sapmadım. Gözüm dünyanın nimetlerine bir kere bile kaymadı. Bir kere kaymaz mı? Bir gün bile insan boşver, takıl, yaşamana bak demez mi? Ben diyemedim. 18 yıldır her gün yataktan sıçrayarak kalkıyorum. Çok işim var benim diye. Kendime yeni özellikler katacağım diye kendimi parçaladım. Çalışmak da yetmedi ki benim durumuma. İsmail bilmem kim cemaatinin suikastinden korudu beni Türkiye Cumhuriyeti. Ama mahkemelerde sürünmekten korumadı : ) Fetö hakimleri savcıları, dadan hoca hepsiyle ayrı ayrı savaştım. Biliyor musunuz beni adını bile duymadığım bir spor yazarına hakaretten yargıladılar. İsim benzerliğinden. Savcı ifademi alırken pardon yanlış yapmışız demesine rağmen gene de gitti açtı davayı. Şükür beraat ettim : ) Kadıköy Altıyol-da ellerim kelepçeli gezdirdiler Fethullah hocalarının gururuna dokunan şeyler yazdım diye. Daha neler. Bunları da neden ben değil de sen diyen yanımız için anlattım. Birbirimizin çektiği çileleri de kıskansak keşke.

Şunu yazsam mı yazmasam mı diye düşündüm. Affınıza sığınarak yazacağım, öyle geldi içimden. Kardeşiz. Hani insanın iç giyimine ihtiyaç duymadığı kırmızı anları vardır. Hah işte. O anlarda, benim iç giyimim ayak bileğime takılı durur. Fırlatmam. Odaya dalarlarsa, ani bir refleksle üstüme geçirebiliyim diye. Böyle bir alarm halinde yaşıyorum ben 18 yıldır. Ve çok mutluyum. Neden? Çünkü bir nedenim var.

Kitaplarım parayla satılıyor evet. Güçsüzlüğümle, parasızlığımla vuruyolar beni hep. İşime gücüme bakıp boş zamanlarımda mı kitap yazıyım? Ne yapıyim Soros fonlarına mı başvurıyım? Diyanet-ten bütçe mi istiyim? Allah’ın suyu, rüzgarı, elektriği, Allah’ın ineğinin sütü, Allah’ın arısının balı, toprağının buğdayı herşeyi parayla satılıyor, ben mi kurdum bu dünyayı? Bana değiştirmeye çalıştığım Dünyanın hesabını sormak kadar vicdansızca birşey daha düşünemiyorum. Katrilyonlarca bütçesi olan Diyanet, Kur’an ciltlerini parayla satıyorken ben şu canımla nasıl bedavaya meydana getirebilirim, dağıtabilirim bu eserleri? Sırf o filmi en güzel şekilde yapabilmek için 400 tane nesne, cihaz, ekipman sipariş vermişim. Ve bunlar hep kitapları fazla fazla sipariş veren okuyucuların sponsorluğunda olmuştur. Paraya para demeyen bir hayat da istemiyorum çünkü öyle bir yükü hiç kaldıramam şu an. Bir kitabı okuyanların finanse etmesi kadar güzel ve güvenilir ne olabilir şu hayatta? Dabbet’ül Arz’ı izleyip bana pazarlamacı yazan insanlar olmuş, siz gerçekten ıslah olmaz bir topluluksunuz. Ben buna kanımla canımla şahitlik ettim kardeşim. İnsan taş olsa, gözlerini aralar ve o aradan birşeyler görürdü. Siz hiçbir şey görmemeye, duymamaya and içmiş gibisiniz. İzlediği şey Dabbet’ül Arz-ın kendisi. Onu konu eden bir film değil. Kendisi. İzlemiş, sinema eleştirmeni gibi yorum yolluyor. Kör müsün denir ya bu durumlarda ne kadar yanlış. İşitme engelli bir kardeşim mesaj göndermiş, ben duyamadım ama anlamaya çalıştım. Altyazı koymanız mümkün mü yazmış. Heykelini dikmez misin bu insanın? Gerçekten şu hayatta kim kör kim sağır acaba? Elektro gitarın solosuna Allahu Ekber dedirttim de Millenial Ezan’da, kulağını tıkamış şu insanlardan bir çift güzel dilek almayı başaramadım.

Ne oldu da Dabbet’ül Arz filmini yapacak, Ezan okuyacak!, Kelime-i 2ehadet getirecek noktaya geldim? Cevap çok basit. Benim uçağım düşüyordu. Benim uçağım yok, yanlış anlarlar şimdi bunlar. Koca Tanrı-nın doğum günü-nü bitirip, içinde sadece benim Maseratimin olduğuna inananları gördü bu gözler. Ki gerçek olmayan tek şey de odur kitapta. Benim uçağım dediğim, bindiğim uçak düşüyordu. Aynen 👍🏻 Ben çok para kazanırım diye çok korkanlar oluyor. Kendimle ilgili somut bir veri paylaşabilirim bu dostlar için. Korkmasınlar diye. İsmi lazım değil söyle bilsinler dedi bugün biri. Tanrı-nın doğum günü’nü yazmadan önce, İnzivaya ilk çekildiğimde 850 BMW otomobilim vardı, çömez halimle çalışıp aldığım. Şu anda ve uzun zamandır 97 model bir Toyotam var, ona biniyorum. Umuyorum bu sizi mutlu etmeye yeter. Şükür. Zaten diyorum ki bu benzin fiyatları öyle bir hale geldi ki, bi gün bi yere gideceksin benzine ultra zam gelecek mahsur kalacaksın dönemiyceksin eve : ) Özetle ben tokum. İnsanın ruhundaki ateşi dindirecek bir dünya nimeti olmadığını keşfedecek kadar güzel bir hayat yaşadım. Yetti. Tokum. Aç değilim. Hiçbirşeye. Kimi insanların bunu anlaması mümkün olamıyor. Dünyada manevi hazla tatmin bulabilen insanlar var, ben bunlardan sadece biriyim.

Birkaç arkadaşımız da şu minvalde birşeyler yazmıştı. Seni de putlaştırmasınlar?

Bu ne ileri görüşlülük. Dünyayı kurtardık bir benim putlaştırılmamam mı kaldı? Ben kendimle nasıl dalga geçiyorum görmüyor musunuz? Dabbet’ül Arz gibi bir temaya, öyle uhrevi bir yükleme yapılırdı ki koltuğa yapışırdı izleyen. Ben aralarda hep şakalarla o mitolojik atmosferi dengeledim. Kendimle hep dalga geçtim. Siz kendiyle dalga geçen bir put gördünüz mü? Bizim Levh-i Mahfuz genlerimizde yüceleştirme yok, küçümseme de yok. Herşeyin tedbiri en başından alınmış. Derdiniz bu olsun kuzum.

Filmin çıktığının ertesi günü ne yaptım, onu da paylaşıyim. Yılmaz ustanın dediğine yakın. Elektrik faturası yatırmaya değil de kargoya gittim. Kargonuz geldi ama kamyondan inmedi daha. Yarım saat sonra gelin dediler. Git gel yapmam. Oturur beklerim dedim. Bir pipo tüttürürüm belki. Sonra baktım bir tane çocuk koca kamyonu boşaltacak. Çıkardım üstümü çekil kenara dedim. Bütün tırı neredeyse beraber indirdik ve evet benim koli en sondaydı. İnsan yorulmaya alışınca dinlenmeyi de beceremiyor. Benim karekterim bu, bu yaştan sonra istesem de değiştiremem. Gülerim şakaya vururum herşeyi. Kendimi abarttırmam. Küçümsettirmem de.

‘Benim’ uçağım düşüyordu evet. Kitabın kendini yazmayı durdurduğu günlerde. Sıradan bir uçuştu, 10 dakika önce şakalar yapıp herkesi güldüren İskandinav olduğunu düşündüğüm bir adamcağız vardı. O hengamede o adamı yerde ağlarken gördüm, öyle bir uçak ortamı. Eşhedü Enna İlahe İllallah ve Eşhedü Enna Mehdiyyen Abduhu ve Rasuluhu. (Zeliha o panikle soramadım neden Enna diye. Ama sonra öğrendim 👍🏻) Ben Kelime-i 2ehadetimi 8-10 bin feet yüksekte yanık kokuları içinde bir o yana bir bu yana savrulan bir uçakta getirdim dostlarım. Umarım sizinki daha güzel koşullarda gerçekleşir. Ya da gerçekleşmez. Benim konum değil. Ölüm korkusunun çok ötesini yaşadım ben o gün. Daha bildiklerini aktaramamış, insanlığa verebileceklerini verememiş olmanın yüküyle gidiyor olmanın pişmanlığı beni mahvetti. Yere indiğimizde mum gibiydim. İsyankar yanım kaderimin itaatkarına dönüşüverdi. Yenik hissediyordum ama kaybedecek hiçbirşeyimin kalmadığını görmenin de rahatlığını yaşadım.

Sizden gizlim yok. Tarifi olmayan bir manevi azap çekiyorum 5 yıldır. Ne yediğimin ne içtiğimin hiçbirşeyin tadını almıyorum. Ama mizah yapabiliyorum çok şükür : ) Sadece iştahım öldü, kendimi yemek yemeye zorluyorum, geçmiyor boğazımdan. Olumlama yapıyorum, hazırlıyorum kendimi. Süpermarkete giriyorum, doğru düzgün birşey alamadan çıkıyorum gene. Almıyor içim. Suçluluk duygusu ile Delirmişlik duygusunun çarpışması. Açıklarsın-açıklayamazsın. Ruh halimi detaylı anlatıyorum ki, böyle bir (olası) görev karşısında ruhaliniz böyle oluyor. Padişah gibi hissetmiyorsunuz yani kendinizi. Eziliyorsunuz. Paramparça, dilim dilim doğrayıp ondan sonra üstleniyorsunuz üstleneceğinizi. Kendimi benzetmek gibi olmasın. Bir koca Muhammed’e, eve doğru koşar adım gidip beni örtün! beni örtün! dedirten psikolojiyi doğru anlamaya çalışın. Yaşasın başıma talih kuşu kondu demedi. Onu diyecekler televizyonlarda din-show yapanlar. Muhammedler değil. Yalnız Muhammed ağabeyim şanslıymış. M.S. 7. yüzyılın uçsuz bucaksız çöllerinin Bedevileri, Muhammed’in sadece vizyonuna bakarak ona iman etmişler de, nerede senin süper-mucizelerin dememişler de, bugünün koca koca eğitimli insanları bana çamurdan kuş çıkar sana inanıyım diyebiliyor. İnsanlık gerçekten çok geri gitmiş durumda.

Psikolojim nasıl? Bir yanım ben doğru kişiyim, değil bu dünyaya bütün güneş sistemine yeterim diyo : ) Diğer yanımın fikirleri ise son derece açık ve net: Saçmalama.

Arafta sıkıştım kaldım. Diğer yanda ortada bilgiler var. Kayıp İncil-i bulan ben olmamalıydım, neler oluyor diyorum. Birşeyi yanlış mı yaptım, yanlış bir frekansa mı girdim? Anlatıyor da anlatıyor. Ve herşey o kadar mantıklı ki.

O öyle düşünmüş benim hakkımda, bu böyle demiş hiçbir önemi zaten yoktu, artık hiç yok. Ben fazladan yaşadığıma tanıklık ettim o uçakta. 8 milyar insan etrafımı sarmalasa gene de beni Tanrı-dan koruyamaz. Yaşadım biliyorum. Bu sırrın benden çıkması gerekiyordu çıktı. Gerisini benden başka herkes düşünsün. Belki de sır değildir saçmalıktır, sizi şartlamış olmıyim. Okuduğunuzda anlarsınız nasıl olsa.

İlamı yapmaya uçakta, gemiyle denizin ortasında dalgaların ortasında kalan yolcuların mum gibi oluşunu anlatan Kur’an ayetinin birebir canlandırmasıyla ikna oldum. Zamanlamaya nasıl karar verdiğime ya da ikna olduğuma gelince.

Bir video vardı. Adana-da geçiyor olabilir. Kamyon kasasında ellerinde kılıçlarla seyahat eden Afganistanlı Pakistanlı kardeşlerimizi gösteren bir video. Farklı sezgiler almaya başladım. Politika ötesi bir ‘şey’ oluyor dedi bir ses. O şey nedir? Bunu tek başına ifade edemem. Ama bu parçaların toplamının neyi vereceğini söyleyebiliyorum.

Dona, Yedinci Alamet adını verdiği birşeyin arifesinde olduğumuzu haber verdi. Yaşadığımız tüm günlerin özeti. Biz kendimizi yangının ortasında zannederken aslında asıl yangının başlamamış olduğunu keşfetmiş olduğumuz o meşum an. Nedir bu 7. alamet?. Hayra Alamet görünmeyen ancak ardında bir hayrın saklı olduğu bir ‘karartma’. O gün gelene kadar 300 layk 500 layk aynen böyle devam. 1 milyar kişi paylaşırsa gerçek oluyor kavlinden işleyen bir sistem değil bu. İsa 11 layk almıştı, kalanı sahteydi.

Bazı İlahi Protokoller var. Rüyamda bile duymadığım sistemler. ‘Açık tebligat’ bunlardan biri. Birşeyler tane tane ve açıkça yüzlere okunmadan sistem bir sonraki aşamaya geçemiyor, Tanrı’nın Adalet ismi tezahür edemediği için. Finaliyle birlikte Dabbet’ül Arz açık tebligat. 39 günlük bir süremiz var. Anneler Gününden itibaren sayılmaya başlanan 39 günlük bir süre. Bu sürenin sonunda Türkçe konuşulan topraklara Dabbet’ül Arz tebligatı yapmış sayılacak. Sonrasını sormanıza gerek yok çünkü bilmiyorum. Panik, endişe vesaire yapmanın anlamı da yok. Çünkü bir faydası olmayacak. İyi insan olmak. İyilik yolundan ayrılmamak. Elimizden şu an itibariyle gelebilecek başka birşey yok. Ben çalışmalarıma devam edeceğim. Duyurularım olacak. LOI ile ilgili takvim duyurmak istiyorum fakat böyle bir takvim içinde takvim var. Böyle birşey yokmuş gibi hareket edecek olsam da böyle bir takvim var, bilinç arkanızın blgisine sunmuş olıyım. Olduğu söyleniyor diyelim ya da. Şunu unutmayın. Bu dünyanın başına gelebilecek en kötü şey, bu dünyanın böyle devam etmesidir.

Bana inanın demek için hazırlanmadı film. O gün geldiğinde korkuya kapılmayın, iyi günde de kara günde de yanınızdayım demek için çıktı Dabbet’ül Arz.

Sevgiyle”

El-Messiah

https://www.instagram.com/p/Cdly3fYLcvr/?igshid=YmMyMTA2M2Y=

2022 Kadir Gecesi

1akayip

Sevgili Dostlarım, Sevgili Okuyucu Ailem, Bir Tanecik Can Dostlarım.

2022 Kadir Gecesi itibariyle çok şey değişecek. Önce burada, sonra ülkede, sonra dünyada. Her şey değişecek. Levh-i Mahfuz’un dEMİR Ucu biraz soğuk, fazlaca ve ziyadesiyle kararında sert ucu kınından çıkacak. Çıkmadığında nelerin olamadığının 15 yıldır şahidisiniz.

O güzel gönlüyle uzun zamandır benimle birlikte olan dostlarım. Bu süreçte, bu zorlu ama ucu aydınlık günlere açılan o günlerde sakın ama sakın zannetmeyin ki ben değiştim. Ben sevdiğiniz veya sevmediğiniz aynı buRAK olarak nefes alıp vermeye devam edeceğim. Sadece farklı ve keskin enerjiler eseceğim. Aynı ben-im, o hengamelerde beni sakın kaybetmeyin. Kötülüğe karşı sevgimi dışavurumumu yeni fazlara uyumlamakla emrolundum. Burada olacağım., sevdiğiniz veya sevmediğiniz halimle.

Tek fark Tanrımın benim için diktiği ateşten gömleği giyeceğim. En başta birazcık ben, sonrasındaysa bu dünyaya dert olmuş her kim varsa onlar yanacak. Bana emredileni yerine getirmeden bu dünyadan göçmeyeceğim.

Varlığınız benim için en değerli hediye. Ekstra bir şey beklemem. Tek bir şey istirham edebilirim. LOI-ye hiç olmadığımız kadar yakınız. Fakat bu kılıç çekilmeden bu kitap çıkarılamaz, havaya uçururlar bizi. Benim yazar kimliğimden 1 bekliyorsanız ben 5 vereceğim, bana güvenin. Zaman planıma güvenin, çıkış takvimime güvenin, 2022-ye güvenin, kolay olanın değil en zor olanın peşinde olduğumu bilin, takdim ettiğim aşamaların tadını çıkarın, bir sonraki aşamanın heyecanıyla içinde olacağımız aşamalara gölge düşürmeyin ve olağanüstü sürprizlere her daim hazır olun ve kendinize iyi bakın, şahidim olun, başka hiçbir şey isteyemem ♥️

Sevgiyle / buRAK özDEMİR


HELAK mekanizması Güzel ülkemiz için ilahi planda işletiliyor.

.

Güzel ülkemiz için ilahi planda HELAK mekanizması işletiliyor.

“Hep birlikte bunların yaşanmaması için

çok ter döktük.

KADERİ DEĞİŞTİRMEK MÜMKÜN

FAKAT ONDAN KAÇMAK

NE YAZIK Kİ MÜMKÜN OLMUYOR.

Güzel ülkemiz için

ilahi planda HELAK mekanizması işletiliyor.

Dün-yada her ülkede sıkıntı var

ancak hiçbir ülkenin manevi sıkıntısı ve sıkışmışlığı

bizim ülkemizinkinin yanına bile yaklaşamaz.

HELAK mekanizması işliyor çünkü.

Bilgiye en yakın yerde olmanın

şiddetini yaşıyoruz.

10 yıldan beri yazageldiğimiz üzere,

bunun daha fazlası olacak.

Onun da fazlası olacak.

Kavanozun ağzı kapatıldı.

Hızla çalkalanıyoruz.

Şahsım ve ideallerim olarak,

her zaman olduğum yerde olmaya,

yüzümü döndüğüm yere

bakmaya devam edeceğim.

Bu kavanozun içinde

yapabileceğiniz tek şey doğru olmak,

doğru durmak

ve ne kadar karizmatik durursa dursun

ESKİ ÖĞRETİLERİN TÜMÜYLE

İLİŞİĞİNİZİ KESMEKTİR.

ESKİ İNANIŞLARI YAŞATMAYA ÇALIŞAN HERKESİN

ÇALKALANA ÇALKALANA İÇİ DIŞINA ÇIKARILACAK.

Sizi ağırlaştırdığından bihaber olduklarınızla

denizin dibini ağır ağır boylamamak için,

KENDİNİZİ VE SEVDİKLERİNİZİ HAFİFLETİN.

ÖZGÜRLEŞİN.

LEVH-İ MAHFUZ

HELAK SİGORTANIZ OLSUN.

Helak 100 kişinin ölmesinden ibaret bir oluşum değil.

100 kişi öldü, belki de onlar hiçbirşey hissetmedi bile.

Helak olanlar geride kalanlardan başkası değil.

HELAK İNSANI GÜNCELLENMEYE İTEN

MANEVİ SIKIŞMA.

VE BU ÖLÜLERE DEĞİL

DİRİLERE HİTAP EDEN BİR SİSTEM.

Elçinin yolunda olanlar helak edilemezler,

çünkü zaten güncellenmişlerdir.

Ve bu yüzden manevi bir sıkışma yaşamazlar.

Dünya perdesinde, her sağlıklı insan gibi

olan bitene duyarlılık gösterir, üzülürler

fakat tüm bunlar onlarda

manevi bir sıkışma meydana getirmez.

Herşeyin bu ANDA olduğuna

inanmanıza engel oluşturuyorsa,

karma/kadere inanmamanızda yarar olabilir.

İhtiyacımızın olduğunu söylediğimiz bazı bilgileri,

kopya çekip tekamülü ileri sarma amaçlı merak ediyoruz.

Merak etmek olmasa da,

sadece yaşanarak

idrak edilmesi gereken fazları sızdırmak

ilahi planda müsadesi olmayan bir elçilik biçimi.

Sevgiyle.”

buRAK özDEMİR

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İçinden SONSUZLUĞUN kitabı

Kur-an-ı Kerim çıkacak

www.dogumgunu.com.tr

7EDİ – Dabbet’ül Arz açık tebligat

7EDİ

“Seneler önce bir paylaşımım olmuştu. LOI’yi yazarken yürüyüş bandında kapaklanıp yere düştüğümü yazmıştım. O kısım işte burasıydı. El-Messiah hadisesi. Dona, LOI’deki adıyla DOM bu bilgiyi önce açıklamadan LOI-yi yayınlamama izin vermedi. Bunu bana çok kesin ve net bir dilde söyledi. Ben de çok net ve kesin bir dilde bunu yapamayacağımı söyledim. Savaş çıktı. Boğuştuk. Tabi ki ben kaybettim. İnsanların Dünyayı ters yüz eden bilgileri hangi sıfatla yazdığımı bilmeye haklarının olduğunu, bunu gizlemenin dürüstlük olmadığı, yanıltıcı blgi vermek olacağı ve 360 derecenin hiçbir açısını gizlememe anlaşmamızı ihlal edeceğini söyledi. Bana ağır geldi. Söyleyecekmiş gibi yazmaya devam ettim. Ama içimde ben bunu yapamayacağım demeye devam ediyordum. 5 sene boyunca gece gündüz gelen her bilgi, bu bilgiyi vücuduma çiviler batırırcasına teyyid etti. Amerika’ya 2. gidişimde yaşadığım bir hadise var. Satırlara sığmaz. Videoları var, film yaparım onu. İzleriz.

Kadim bilgi boyutunda hiçbir itirazım kalamadı, psikolojik itirazım, direncim tam gaz devam etti. Buradaki okuyucular en yakın şahididir. Ben hayatı boyunca değerinin karşılığını olması gerektiği kadar bulmamış bir yazarımdır. Bu beni hep kendimi geliştirmeye itti, şikayetçi değilim. Ama şu anki yaşantımdan da çok çok mutluyum. Hiçbir şikayetim yok. Burdaki deliler bana yetiyor artıyor bile. Değerini bulamama konusunu bana ilginç bir şekilde yazarlığa ilk başladığımda Emre Kongar hoca söylemişti. Sizi anlamakta güçlük çekecekler ama lütfen yılmayın, siz yazmaya devam etmelisiniz demişti. O günden sonra yazdıklarımı tasvip ettiğine dair bir tespit içermez bu. O gün söylediği buydu ve sağolsun bana hep ışık oldu bu uyarısı.

Böyle bir yazarlık çizgisi. Diğer yanda da LOI Dünya çapında ‘şöhret’. Yazıyorsun ama neden çıkarmıyorsun be adam? dediniz senelerce haklı olarak. Sebep bu. Konu LOI’nin çıkması değil benim çıkmam. Ben çıkmadan çıkarsa tıpkı Levh-i Mahfuz gibi ruhani sofralarına meze yapmaya kalkacaklar kadim bilgileri. Bu bilgilerin bir Muhafızının olması gerekiyor. Yalanlamayı bırakın o bile daha dürüst bir dışavurumdur, Şeytani sofralarını süslemek için masa örtüsü yapacaklar. Dı. El-Messiah olmasaydı. Lord Of Islam sadece bir kitap değil aynı zamanda bir şahsiyet. ‘İnsan Kitabı’ bölümünde okursunuz.

Ateşlere atılmadan, yazar olarak kalıp, kitabı yayınlarım kendimi ortalara atmam, umudundaydım. Önsipariş için o kadar talep gelince açtım bir süre, sonra kapattım. Olaylar, kıyametler etrafımı sarmaya başlamıştı çoktan.

Zaten ben Tanrı-nın doğum günü’nü de kitap yazımı süresince kapağında adımın yazmayacağı güvencesine dayanarak yazmıştım. Fakat en sonda, bunun büyük spekülasyonlara yol açacağına, sahte yazarların ortaya çıkacağına ikna olarak adımı koymak zorunda bırakıldım. Bana kişisel olarak tercihimi sorsanız 2006’da Tanrı’nın doğum günü’nü adımla çıkarmaktansa ölmeyi tercih ederdim. LOI de aynı. Ama bize tercihlerimizi sormayan, tasdiklerini direkt ruhumuzdan alan bir sistem var. Mesele benim kitap yazmam sizin de Onu okumanız değil. Mesele bu dünyanın değişmesi ve değiştiğine şahit olduğumuz bir dünyanın kitabının yazılması ve okunması. Levh-i Mahfuz gelecek zaman kipiydi, LOI ise geniş/geçmiş zaman kipinde.

Benim hikayem her zaman olduğu gibi bugün de şeffaf akmaya devam edecek. Hayat bana hiçbirşey öğretmediyse şunu öğretmeyi başardı:

GERÇEĞİN GÜCÜNE SIĞIN.

Yaşadığım neyse açıklıyorum. Delirdiğimi düşünenleri benden iyi kimse anlayamaz. Ne yazık ki delirmediğime %200 ikna edilmiş durumdayım. Gene de tercihim sizin haklı çıkmanız olur. Seçilmişlik zor. Seçilmiş olmak zor. Seçilmiş hakkında kişisel kararını vermek bence en zoru bu olsa gerek. Herkesi anlıyorum. Hiç problem yok benim tarafımda. Yalnız müsadenizle şunu da yazmazsam gözlerim açık gider. Seçilmişlik bir yana. Onu Tanrı bilir ve bildirir. Seçilmişlik bir kenara. Benim adanmışlığıma, benim iyi niyetime ve benim gayretkeşliğime dil uzatan çarpılır. Net. Tutankhamon’un mezarına girmiş arkeologdan beter olur : ) Şu günün 18 saati çalışmaktan öte herşeyle savaş vererek geçen 18 yılım gözler önünde cereyan etmişken. Bir tane yanlışım olmadı. Yolumdan hiç sapmadım. Gözüm dünyanın nimetlerine bir kere bile kaymadı. Bir kere kaymaz mı? Bir gün bile insan boşver, takıl, yaşamana bak demez mi? Ben diyemedim. 18 yıldır her gün yataktan sıçrayarak kalkıyorum. Çok işim var benim diye. Kendime yeni özellikler katacağım diye kendimi parçaladım. Çalışmak da yetmedi ki benim durumuma. İsmail bilmem kim cemaatinin suikastinden korudu beni Türkiye Cumhuriyeti. Ama mahkemelerde sürünmekten korumadı : ) Fetö hakimleri savcıları, dadan hoca hepsiyle ayrı ayrı savaştım. Biliyor musunuz beni adını bile duymadığım bir spor yazarına hakaretten yargıladılar. İsim benzerliğinden. Savcı ifademi alırken pardon yanlış yapmışız demesine rağmen gene de gitti açtı davayı. Şükür beraat ettim : ) Kadıköy Altıyol-da ellerim kelepçeli gezdirdiler Fethullah hocalarının gururuna dokunan şeyler yazdım diye. Daha neler. Bunları da neden ben değil de sen diyen yanımız için anlattım. Birbirimizin çektiği çileleri de kıskansak keşke.

Şunu yazsam mı yazmasam mı diye düşündüm. Affınıza sığınarak yazacağım, öyle geldi içimden. Kardeşiz. Hani insanın iç giyimine ihtiyaç duymadığı kırmızı anları vardır. Hah işte. O anlarda, benim iç giyimim ayak bileğime takılı durur. Fırlatmam. Odaya dalarlarsa, ani bir refleksle üstüme geçirebiliyim diye. Böyle bir alarm halinde yaşıyorum ben 18 yıldır. Ve çok mutluyum. Neden? Çünkü bir nedenim var.

Kitaplarım parayla satılıyor evet. Güçsüzlüğümle, parasızlığımla vuruyolar beni hep. İşime gücüme bakıp boş zamanlarımda mı kitap yazıyım? Ne yapıyim Soros fonlarına mı başvurıyım? Diyanet-ten bütçe mi istiyim? Allah’ın suyu, rüzgarı, elektriği, Allah’ın ineğinin sütü, Allah’ın arısının balı, toprağının buğdayı herşeyi parayla satılıyor, ben mi kurdum bu dünyayı? Bana değiştirmeye çalıştığım Dünyanın hesabını sormak kadar vicdansızca birşey daha düşünemiyorum. Katrilyonlarca bütçesi olan Diyanet, Kur’an ciltlerini parayla satıyorken ben şu canımla nasıl bedavaya meydana getirebilirim, dağıtabilirim bu eserleri? Sırf o filmi en güzel şekilde yapabilmek için 400 tane nesne, cihaz, ekipman sipariş vermişim. Ve bunlar hep kitapları fazla fazla sipariş veren okuyucuların sponsorluğunda olmuştur. Paraya para demeyen bir hayat da istemiyorum çünkü öyle bir yükü hiç kaldıramam şu an. Bir kitabı okuyanların finanse etmesi kadar güzel ve güvenilir ne olabilir şu hayatta? Dabbet’ül Arz’ı izleyip bana pazarlamacı yazan insanlar olmuş, siz gerçekten ıslah olmaz bir topluluksunuz. Ben buna kanımla canımla şahitlik ettim kardeşim. İnsan taş olsa, gözlerini aralar ve o aradan birşeyler görürdü. Siz hiçbir şey görmemeye, duymamaya and içmiş gibisiniz. İzlediği şey Dabbet’ül Arz-ın kendisi. Onu konu eden bir film değil. Kendisi. İzlemiş, sinema eleştirmeni gibi yorum yolluyor. Kör müsün denir ya bu durumlarda ne kadar yanlış. İşitme engelli bir kardeşim mesaj göndermiş, ben duyamadım ama anlamaya çalıştım. Altyazı koymanız mümkün mü yazmış. Heykelini dikmez misin bu insanın? Gerçekten şu hayatta kim kör kim sağır acaba? Elektro gitarın solosuna Allahu Ekber dedirttim de Millenial Ezan’da, kulağını tıkamış şu insanlardan bir çift güzel dilek almayı başaramadım.

Ne oldu da Dabbet’ül Arz filmini yapacak, Ezan okuyacak!, Kelime-i 2ehadet getirecek noktaya geldim? Cevap çok basit. Benim uçağım düşüyordu. Benim uçağım yok, yanlış anlarlar şimdi bunlar. Koca Tanrı-nın doğum günü-nü bitirip, içinde sadece benim Maseratimin olduğuna inananları gördü bu gözler. Ki gerçek olmayan tek şey de odur kitapta. Benim uçağım dediğim, bindiğim uçak düşüyordu. Aynen 👍🏻 Ben çok para kazanırım diye çok korkanlar oluyor. Kendimle ilgili somut bir veri paylaşabilirim bu dostlar için. Korkmasınlar diye. İsmi lazım değil söyle bilsinler dedi bugün biri. Tanrı-nın doğum günü’nü yazmadan önce, İnzivaya ilk çekildiğimde 850 BMW otomobilim vardı, çömez halimle çalışıp aldığım. Şu anda ve uzun zamandır 97 model bir Toyotam var, ona biniyorum. Umuyorum bu sizi mutlu etmeye yeter. Şükür. Zaten diyorum ki bu benzin fiyatları öyle bir hale geldi ki, bi gün bi yere gideceksin benzine ultra zam gelecek mahsur kalacaksın dönemiyceksin eve : ) Özetle ben tokum. İnsanın ruhundaki ateşi dindirecek bir dünya nimeti olmadığını keşfedecek kadar güzel bir hayat yaşadım. Yetti. Tokum. Aç değilim. Hiçbirşeye. Kimi insanların bunu anlaması mümkün olamıyor. Dünyada manevi hazla tatmin bulabilen insanlar var, ben bunlardan sadece biriyim.

Birkaç arkadaşımız da şu minvalde birşeyler yazmıştı. Seni de putlaştırmasınlar?

Bu ne ileri görüşlülük. Dünyayı kurtardık bir benim putlaştırılmamam mı kaldı? Ben kendimle nasıl dalga geçiyorum görmüyor musunuz? Dabbet’ül Arz gibi bir temaya, öyle uhrevi bir yükleme yapılırdı ki koltuğa yapışırdı izleyen. Ben aralarda hep şakalarla o mitolojik atmosferi dengeledim. Kendimle hep dalga geçtim. Siz kendiyle dalga geçen bir put gördünüz mü? Bizim Levh-i Mahfuz genlerimizde yüceleştirme yok, küçümseme de yok. Herşeyin tedbiri en başından alınmış. Derdiniz bu olsun kuzum. 

Filmin çıktığının ertesi günü ne yaptım, onu da paylaşıyim. Yılmaz ustanın dediğine yakın. Elektrik faturası yatırmaya değil de kargoya gittim. Kargonuz geldi ama kamyondan inmedi daha. Yarım saat sonra gelin dediler. Git gel yapmam. Oturur beklerim dedim. Bir pipo tüttürürüm belki. Sonra baktım bir tane çocuk koca kamyonu boşaltacak. Çıkardım üstümü çekil kenara dedim. Bütün tırı neredeyse beraber indirdik ve evet benim koli en sondaydı. İnsan yorulmaya alışınca dinlenmeyi de beceremiyor. Benim karekterim bu, bu yaştan sonra istesem de değiştiremem. Gülerim şakaya vururum herşeyi. Kendimi abarttırmam. Küçümsettirmem de.

‘Benim’ uçağım düşüyordu evet. Kitabın kendini yazmayı durdurduğu günlerde. Sıradan bir uçuştu, 10 dakika önce şakalar yapıp herkesi güldüren İskandinav olduğunu düşündüğüm bir adamcağız vardı. O hengamede o adamı yerde ağlarken gördüm, öyle bir uçak ortamı. Eşhedü Enna İlahe İllallah ve Eşhedü Enna Mehdiyyen Abduhu ve Rasuluhu. (Zeliha o panikle soramadım neden Enna diye. Ama sonra öğrendim 👍🏻) Ben Kelime-i 2ehadetimi 8-10 bin feet yüksekte yanık kokuları içinde bir o yana bir bu yana savrulan bir uçakta getirdim dostlarım. Umarım sizinki daha güzel koşullarda gerçekleşir. Ya da gerçekleşmez. Benim konum değil. Ölüm korkusunun çok ötesini yaşadım ben o gün. Daha bildiklerini aktaramamış, insanlığa verebileceklerini verememiş olmanın yüküyle gidiyor olmanın pişmanlığı beni mahvetti. Yere indiğimizde mum gibiydim. İsyankar yanım kaderimin itaatkarına dönüşüverdi. Yenik hissediyordum ama kaybedecek hiçbirşeyimin kalmadığını görmenin de rahatlığını yaşadım. 

Sizden gizlim yok. Tarifi olmayan bir manevi azap çekiyorum 5 yıldır. Ne yediğimin ne içtiğimin hiçbirşeyin tadını almıyorum. Ama mizah yapabiliyorum çok şükür : ) Sadece iştahım öldü, kendimi yemek yemeye zorluyorum, geçmiyor boğazımdan. Olumlama yapıyorum, hazırlıyorum kendimi. Süpermarkete giriyorum, doğru düzgün birşey alamadan çıkıyorum gene. Almıyor içim. Suçluluk duygusu ile Delirmişlik duygusunun çarpışması. Açıklarsın-açıklayamazsın. Ruh halimi detaylı anlatıyorum ki, böyle bir (olası) görev karşısında ruhaliniz böyle oluyor. Padişah gibi hissetmiyorsunuz yani kendinizi. Eziliyorsunuz. Paramparça, dilim dilim doğrayıp ondan sonra üstleniyorsunuz üstleneceğinizi. Kendimi benzetmek gibi olmasın. Bir koca Muhammed’e, eve doğru koşar adım gidip beni örtün! beni örtün! dedirten psikolojiyi doğru anlamaya çalışın. Yaşasın başıma talih kuşu kondu demedi. Onu diyecekler televizyonlarda din-show yapanlar. Muhammedler değil. Yalnız Muhammed ağabeyim şanslıymış. M.S. 7. yüzyılın

uçsuz bucaksız çöllerinin Bedevileri, Muhammed’in sadece vizyonuna bakarak ona iman etmişler de, nerede senin süper-mucizelerin dememişler de, bugünün koca koca eğitimli insanları bana çamurdan kuş çıkar sana inanıyım diyebiliyor. İnsanlık gerçekten çok geri gitmiş durumda.

Psikolojim nasıl? Bir yanım ben doğru kişiyim, değil bu dünyaya bütün güneş sistemine yeterim diyo : ) Diğer yanımın fikirleri ise son derece açık ve net: Saçmalama. 

Arafta sıkıştım kaldım. Diğer yanda ortada bilgiler var. Kayıp İncil-i bulan ben olmamalıydım, neler oluyor diyorum. Birşeyi yanlış mı yaptım, yanlış bir frekansa mı girdim? Anlatıyor da anlatıyor. Ve herşey o kadar mantıklı ki. 

O öyle düşünmüş benim hakkımda, bu böyle demiş hiçbir önemi zaten yoktu, artık hiç yok. Ben fazladan yaşadığıma tanıklık ettim o uçakta. 8 milyar insan etrafımı sarmalasa gene de beni Tanrı-dan koruyamaz. Yaşadım biliyorum. Bu sırrın benden çıkması gerekiyordu çıktı. Gerisini benden başka herkes düşünsün. Belki de sır değildir saçmalıktır, sizi şartlamış olmıyim. Okuduğunuzda anlarsınız nasıl olsa.

İlamı yapmaya uçakta, gemiyle denizin ortasında dalgaların ortasında kalan yolcuların mum gibi oluşunu anlatan Kur’an ayetinin birebir canlandırmasıyla ikna oldum. Zamanlamaya nasıl karar verdiğime ya da ikna olduğuma gelince.

Bir video vardı. Adana-da geçiyor olabilir. Kamyon kasasında ellerinde kılıçlarla seyahat eden Afganistanlı Pakistanlı kardeşlerimizi gösteren bir video. Farklı sezgiler almaya başladım. Politika ötesi bir ‘şey’ oluyor dedi bir ses. O şey nedir? Bunu tek başına ifade edemem. Ama bu parçaların toplamının neyi vereceğini söyleyebiliyorum.

Dona, Yedinci Alamet adını verdiği birşeyin arifesinde olduğumuzu haber verdi. Yaşadığımız tüm günlerin özeti. Biz kendimizi yangının ortasında zannederken aslında asıl yangının başlamamış olduğunu keşfetmiş olduğumuz o meşum an. Nedir bu 7. alamet?. Hayra Alamet görünmeyen ancak ardında bir hayrın saklı olduğu bir ‘karartma’. O gün gelene kadar 300 layk 500 layk aynen böyle devam. 1 milyar kişi paylaşırsa gerçek oluyor kavlinden işleyen bir sistem değil bu. İsa 11 layk almıştı, kalanı sahteydi. 

Bazı İlahi Protokoller var. Rüyamda bile duymadığım sistemler. ‘Açık tebligat’ bunlardan biri. Birşeyler tane tane ve açıkça yüzlere okunmadan sistem bir sonraki aşamaya geçemiyor, Tanrı’nın Adalet ismi tezahür edemediği için. Finaliyle birlikte Dabbet’ül Arz açık tebligat. 39 günlük bir süremiz var. Anneler Gününden itibaren sayılmaya başlanan 39 günlük bir süre. Bu sürenin sonunda Türkçe konuşulan topraklara Dabbet’ül Arz tebligatı yapmış sayılacak. Sonrasını sormanıza gerek yok çünkü bilmiyorum. Panik, endişe vesaire yapmanın anlamı da yok. Çünkü bir faydası olmayacak. İyi insan olmak. İyilik yolundan ayrılmamak. Elimizden şu an itibariyle gelebilecek başka birşey yok. Ben çalışmalarıma devam edeceğim. Duyurularım olacak. LOI ile ilgili takvim duyurmak istiyorum fakat böyle bir takvim içinde takvim var. Böyle birşey yokmuş gibi hareket edecek olsam da böyle bir takvim var, bilinç arkanızın blgisine sunmuş olıyım. Olduğu söyleniyor diyelim ya da. Şunu unutmayın. Bu dünyanın başına gelebilecek en kötü şey, bu dünyanın böyle devam etmesidir.

Bana inanın demek için hazırlanmadı film. O gün geldiğinde korkuya kapılmayın, iyi günde de kara günde de yanınızdayım demek için çıktı Dabbet’ül Arz.

Sevgiyle” buRAK özDEMİR

El-Messiah


Cumhuriyet 101 yaşında

https://www.instagram.com/reel/DBsFf1sNMVx/?igsh=bTVzMjM2b3NneTJ1

TANRIÇA QUANTUM

1 MAYIS


SABAHIN BİR SAHİBİ VAR,

SORARLAR BİR GÜN SORARLAR

“DONA

Mayıs 1 Manifesti.

İşçi sınıfının sermaye ile kavgası hak bir kavgadır. Mayıs 1 hareketi, özü itibariyle manevi kategoride yer alan bir harekettir. Herhangi bir DİNin çatısı altında gelişmemiş, evrensel manevi bir alt manevi daldır. DİN, insan kimliği içindir. İşçi kimliği için gereken manevilerden biri de, yenilenmiş bir emek hareketidir. Emeğin sadece yediği lokmaları saymaktan ibaret olmayan bir harekettir ihtiyaç duyulan.

Bir makine gibi, rutin işler yapan insanların, rutin hareketin insan doğasına aykırı olmasından ötürü, fazladan ihtimama ihtiyacı bulunur. Tanrı insana ruhundan üflemiştir, buna karşın bacalı sanayi bu insana robot ruhundan üflemektedir. İçerideki insanın harekete geçirilmesi için, aktivite kaçınılmazdır. Gereken gerçek aktivite, şirket pikniği değildir. İsyan ruhunun, isyan çıkarılmasa bile hayatlarının bir “köşesinde olması şarttır.

Sendika, insanın bir makineymişcesine patronuna tabi olacağı korkunç bir senaryoyu önlemesi açısından varlığı elzem bir kuruluştur. Sendikaların, uzlaşmaz görünümlü tavırları, işçiye patronu tarafından robotlaştırılmadığını hatırlatması bakımından önemli bir şifa uygular. İşçi işveren görüşmeleri, grevler, Mayıs 1-ler, işçiliğe, insan ruhunun geri üflendiği etkinliklerdir. Can alıcı emir komuta rutinin kısa süreli de olsa kırıldığı şifa günleridir.

Devlet güçleri ile çatışma potansiyeli içermek, devlet güçleriyle kavgalaşmak yanlış bir davranış olmakla birlikte, bu çatışmacı, uzlaşmayı kabul etmeyici enerjinin, işçi topluluklarının hayatındaki yeri kaçınılmazdır. Sanayi devrinden kalma bu eğilimin, bilgi çağına uyarlanması da bir kaçınılmazdır. 

Emekçi – Sermaye sürtüşmesi, çapı genişletilerek Fikirci ile Statükocunun çarpışmasına dönüştürülmelidir. Bilgi “çağı gençliğini de içeriğine almalıdır. Öğrencilik de aynı rutin kırıcılara ihtiyaç duyulan protest bir iklim olarak dizayn edilmelidir. Rutin işlemci, isyancı ruhtan ayrılmamalı ve aynı zamanda yapıcı fikirciye de kavuşabilmelidir. Fikircinin statüko ile olan çarpışmasından doğru fikrin galip çıkması, o fikri hayata geçirecek yeni emekçilere kapı açması bakımından, işçinin ve işsizin lehinde bir gelişme olarak tarihteki yerini alır. 

BEN

Bizim başbakan bayılır bu işlere. Bize çapullers diyor ☺

DONA

Muhammmed-le bin dört yüz yıl önceki konuşmalarımızı hatırlattın bana. Devrimcileri en küçümseyecek yaftayı bulmak, çok eski bir yarışmadır küçüğüm. Devrim çınarlarının eski alışkanlığıdır, o yarışmada birinci gelenlerin üzerine devrilirler. Yeni devirler de işte böyle başlarlar. Bugünkü -Çapulcu-nun Muhammed-i “yaftalamak için o gün kullandıkları kelimeleri birebir karşılaması anılarımı tazeledi, duygulandırdı beni küçük ☺”

Alıntı Şuradan

Levh-i Mahfuz 3.0

buRAK özDEMİR

Levh-i Mahfuz Live